Özbekistan uzun zamandır gitmek istediğimiz bir ülkeydi. Yakın arkadaşımızın da orada olmasını fırsat bilerek pandemi sonrası ilk gezimizi bu güzel ülkeye yaptık. Öncelikle ülke hakkında ilk söyleyebileceğimiz şey; henüz kapitalizmin tam anlamıyla burayı ele geçirmemiş olması. Yani ülkede şahit olduğumuz işleyiş, halkın tavrı ve turistlere yaklaşımı bize bunu düşündürdü. Genel olarak söylemek gerekirse güvenle gezdiğimiz, temiz (özellikle Taşkent'de devamlı yolların temizlendiğine dikkat ettik) ve insanların da son derece sıcak olduğu bir ülke. Ancak bütün bunların yanında turistlere inanılmaz güzellikler sunuyor. Tek kelimeyle her şehrine ayrı bayıldık. Bir çok yapı Avrupa'da olsa çok daha meşhur olurdu diye düşünmeden edemedik.
Özbekistan gezimizin ilk durağı Semerkant oldu. Çok beğendik bu güzel şehri. 2 - 2,5 gün yeterli olacaktır.
Nüfus açısından Özbekistan'ın en büyük ikinci şehri, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehridir. 2500 sene öncesine dayanan tarihiyle dünyanın en eski şehirleri arasında yer alan Semerkant, İpek Yolu'nun önemli bir kavşağında yer almasından dolayı tarih boyunca siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan önemli bir yerleşim yeri oldu (Vikipedi).
Bizim gözümüzden gezilecek yerler;
1- Registan Meydanı: Özbekistan gezimiz boyunca bir çok güzel yapı gördük ancak Registan Meydanı kalbimizde ayrı bir taşıyor:) İnsanı tek kelimeyle büyülüyor. Şehre gelir gelmez ilk olarak burayı gezdik, hatta yetmedi arkadaşımızla ertesi gün tekrar bu meydana girdik. Akşamları da manzara olarak burayı izledik. Yani anlayacağınız gözümüzü alamadık bu güzel 3 yapıdan. Dış mimari harika ama bunun yanında içleri de müthişti. Tabii iç kısımlarına girdiğinizde avluda yer alan hemen hemen her oda küçük birer dükkana dönüştürülmüş. Ülkede bazı medreselerin üst kısımlarına da çıkılabiliyor. Giriş 50000 Som.
Bu arada sabah burası açılmadan fotoğraf çekmek için gittik, güvenlik para karşılığında içeri alabileceğini söyledi, girdik ama parayı çıkarken öderiz dedik, gezerken farkettik ki içerideki dükkanlar açılmadığı için gezmenin de pek bir anlamı yoktu. Hemen çıktık, güvenliğe de para ödemedik, adam bozuldu biraz ama napalım, haksız kazanç elde edecekti ama kısmet değilmiş:)
Şehir 2001 yılında UNESCO Dünya Miras Alanları Listesi'ne eklenmiştir. Registan Meydanı Semerkant'ın kalbidir. Anlamı 'Kumlu Yer' demektir. Semerkand Registan'daki üç önemli medresenin ilki Uluğ Bey'in Semerkand'ta yaptırdığı 1420'de tamamlanan abidevi ölçülerdeki Uluğ Bey Medresesi'dir. İslam dünyasının en ünlü ve en özgün eserlerinden biridir. Semerkand Registan'daki diğer iki medrese ise 17. yüzyılda Buhara Hanlığı döneminde Semerkand'ın yöneticisi olan Yalangtus Bahadır'ın emriyle, 1619-1636 yıllarında Uluğbey Medresesi'nin tam karşısında yaptırılan, kapısının iki yanındaki alınlığı dolduran, simetrik olarak yerleştirilmiş iki adet sarı arslan ve insan yüzü şeklindeki güneş tasvirinden dolayı Şir-Dor Medresesi (Arslanlı Medrese) olarak adlandırılan medrese ve 1646-1660 yapılan Tilla-Kari Medresesi'dir (Vikipedi).
Uluğ Bey Medresesi: Timur İmparatorluğu'nun 4. sultanı Uluğ Bey tarafından Semerkant'da Registan Meydanı'nın karşısında duran 1417-1420 yılları arasında yaptırılmış olan medresedir. Uluğ Bey Medresesi 15. yüzyılda Ana Asya'nın en iyi ve en önemli üniversitesidir (Vikipedi). Uluğ Bey 70'e yakın o zamanın ünlü bilginlerini Semerkand'a getirtir, bunlar arasında ünlü matematikçi ve gökbilimci Gıyaseddin Cemşid ve Bursalı Kadızade Rumi de vardır. Medresenin eğitim ağırlığı matematik ve gökbilim dalı idi. Ünlü bilgin ve filozof Nureddin Abdurrahman Cami bu medresede eğitim görmüştür. Ne yazık ki Semerkand şehri, bilimsel ve kültürel merkez olma özelliğini, Uluğ Bey'in ölümünden sonra kaybetmiş, gözlemevindeki ve medresedeki bilimsel faaliyetler onun ölümünden sonra durmul ve konularında uzman olan kişiler Semerkand'ı terk etmişlerdir. Bu bilginlerin içerisinde en önemlisi Ali Kuşçu'dur. Medrese'de 17. yüzyılın sonuna kadar ilahiyatla ilgili ders verildi, daha sonra Sovyetler birliği zamanında buğday ambarı olarak kullanıldı ve tahrip gördü. 20. yüzyılın başlarında bazı bölümleri tekrar tamir edilip öğretime açıldı (Vikipedi).
Burada 110 tane öğrenci yaşayabilecek şekilde 54 hücre ve büyük bir bahçe bulunmaktadır. Medresede astronomik gözlemler yapmak için bir platform bulunmuştur. Uluğ Bey, ölümüne kadar burada matematik ve astronomi dersleri vermiştir. Medrese yapısı, Uluğ bey'in astronomiye olan tutkusunu sembolize eder. Kapı üzerindeki on yıldız, uzayı sembolize etmektedir. Ayrıca geometrik desenlerde kullanılmıştır. Medreseye 15 metre yükseklikteki bir kapıdan girilir ve bu kapının bizzat Uluğ Bey tarafından tasarlandığı söylenir (http://www.rotadisigezginler.com/semerkant-hakkinda-bilinenler-az-bilinenler/)
Şir-Dor Medresesi (Arslanlı Medrese): 1619-1636 yılları arasında yapılmıştır. Taç kapı üzerinde, Kuran'dan alıntılar, bitkisel süslemeler yaygın olarak kullanılmıştır. Uluğ Bey medresesinin aynısıdır. Halk arasında kapı üzerindeki aslan deseni sayesinde 'Aslanlı Medrese' olarak bilinir. Kapıda 'güneş' ve 'Aslanların ceylan avı' resmedilmiştir. 'Güneş' ise Zerdüştlüğün etkisini göstermektedir. Medrese 32 metre yüksekliğinde minareye sahiptir (http://www.rotadisigezginler.com/semerkant-hakkinda-bilinenler-az-bilinenler/).
Tilla Kari Medresesi: 1647-1660 yılları arasında yapılmıştır. Registan Meydanı'nın kuzey tarafındadır. Eski bir kervansaray, medresesi olacak şekilde bir camiye çevrilmiştir. Yapıda altın kaplama tekniği kullanıldığı için 'Tel Kari' ismi verilmiştir (http://www.rotadisigezginler.com/semerkant-hakkinda-bilinenler-az-bilinenler/).
Şir-Dor Medresesi'nin inşaatının tamamlanmasından on yıl sonra inşa edilen Altın Kaplama Medrese sadece öğrenciler için bir külliye olarak kullanılmakla kalmayıp, ayrıca merkez cami olarak da kullanılmaktaydı. Ön cephesi iki katlı olup, etrafında öğrencilerin yatak odaları bulunan, birbirine dört adet galeri ile bağlanan büyük bir iç avluya da sahipti. Cami avlunun batı yakasında yer almaktaydı. Caminin ana holu bolca altın kaplama ile süslenmiş (Vikipedi).
2- Gur Emir Medresesi: Timur'un veliaht tayin ettiği torunu Muhammed Sultan Mirza tarafından 1399 yılında başlatılan yapının inşası, Muhammed Sultan Mirza'nın ölümünün ardından Timur tarafından 1404 yılında devam ettirilmiş ve 1405 yılının Ocak ayında tamamlanmıştır. Tamamlandıktan kısa bir süre sonra 18 Şubat 1405'te ölen Timur bu yapıya defnedilmiştir. Bu tarihten sonra külliye Gur-i Emir adıyla anılmıştır. Türbe Timurluları'ın ale kabristanı haline gelmiş ve hanedan üyelerinin önemli üyeleri bu tğrbeye defnedilmiştir. Türbede Timur'un torunlarından Muhammed Sultan Mirza, Pir Muhammed Mirza, Uluğ Bey ve Timur'un oğullarından Miranşah Mirza ve Şahruh Mirza defnedilmiştir. Türbede hanedandan olmayan tek kişi ise Timurûn hocası olan Seyyid Bereke'dir (Vikipedi).
Burası da görülmesi gereken en önemli yerlerden biri. Diğer yapılar gibi burasının da mimarisi oldukça etkileyiciydi. Özellikle iç mimarisinden bahsetmek isteriz. Duvarlardaki eserlere bakmaktan uzun bir süre buradan çıkamadık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder