16 Temmuz 2019 Salı

Transilvanya (Sibiu, Sighişoara, Braşov, Bran, Sinaia)

Transilvanya turunu araştırırken birçok şehrin bu tura dahil olabileceğini gördük hatta tur firmalarının genelde bu bölge için 6-7 gün ayırdığını farkkettik ancak açıkçası 9-10 günlük bir tatili bu kadar yakın bir yere kullanmak istemedik. Tek seferde halledebiliriz diye düşündük ancak ne yazık ki olmadı çünkü mesafeler birbirlerine oldukça uzak. Mesela gittiğimiz bu şehirler arasında minimum mesafe 2,5 saat. Böyle olunca yetişmesi pek mümkün olmuyor. Biz de ikiye böldük ve dört günlük tatillerle buraları bitirmeye çalıştık. Nasıl olsa yakın yerler, istersek bir daha gideriz.

SİBİU

Bükreş'den akşam Sibiu trenine bindik. Ancak tren inanılmaz rahatsızdı. Koltuklar metro koltukları gibi, yatmıyor ve oldukça sert, bir de karşınızda oturan kişilerle diz dize sıkışık bir vaziyette yolculuk yapıyorsunuz. Çok zorlandık açıkçası, 3-4 saat belki idare edilebilir ancak 8 saat biraz fazla oldu. Hatta uyumaya çalışmaktan yorulduğumuz için bir an önce Sibiu'ya varalım da kurtulalım şu işkenceden dedik, ama ucuzdu kişi başı bileti 79 Lei'ye aldık.

Sibiu'yı nasıl yetiştireceğimiz konusunda emin değildik, okuduğumuz kadarıyla büyük bir şehirdi ve bizi biraz zorlayabilirdi. Ancak gezmeye başladığımızda şehrin aslında kolay olduğunu ve rahatça bitirebileceğimizi gördük. Eski şehir dışında şehrin modern kısmı da mevcut hatta kot farkı nedeniyle modern kısım aşağıda yer alıyor. Biraz inip aşağı kısımda da yürüdük ancak asıl olay eski şehirde, önemli yerler de bu bölgede.

Şehrin en güzel yerleri renkli renkli evleri tabii. Sevimli sokakları gezerken çok keyif alacaksınız.




Sibiu'da ilk dikkatimizi çeken yer 'Büyük Meydan' oldu. Çok beğendik. Avrupa'daki en güzel meydanlardan biri olduğunu düşündük.



Bunun yanında bir de 'Küçük Meydan' var. Konsül Kulesi'nin altından geçtiğinizde bu meydana çıkıyorsunuz. Alışveriş için tezgahların kurulduğu, güzel evlerin yer aldığı, adı üstünde küçücük bir meydan.


Şehrin büyük kilisesi olan Lutheran Kilisesi restorasyonda olduğu için giremedik ne yazık ki.
Sibiu Lutheran Katedrali 14. yüzyılda, başka bir 12. yüzyıl kilisesinin bulunduğu bölgede inşa edilmiş. 3 yüzyıl belediye başkanları, kontlar ve Sibiu'dan çeşitli kişilikler için mezarlık olarak hizmet vermiştir (Wikipedia).


Hemen Büyük Meydan'daki Holy Trinity Roman Katolik Kilisesi'ni ziyaret ettik.



Diğer gördüğümüz kilise Holy Trinity Kilisesi'ydi. Birçok kişi ayin için kiliseye gidiyordu. Biz de onları takip ettik. Güzel bir deneyim oldu.



Şehrin en popüler sokağı Büyük Meydan'dan yeni şehre uzanan yol olan Nicolae Balcescu sokağı. Mutlaka göreceksinizdir.


Şehirde kuleler ve uzun olmayan tarihi bir duvar mevcut.
Kuleler; Potters Tower,


Turnul Dulgherilor,


Arquebusiers Tower,



Gördüğümüz diğer kilise 'Saint Ursula Roma Katolik Kilisesi' oldu.


Sibiu'da ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında Büyük Meydan'da yer alan 'Brukenthal Müzesi' geliyor. Bu müzedeki koleksiyon beklentimizin çok üstündeydi, çok değerli ressamların eserleri vardı, ayrıca saray da güzeldi. Biz de kaçırmadık tabii, biletimizi alırken kombine bilet alıp birkaç müzeye daha girdik.



Kombine biletin kapsamında ayrıca Roman Sanat Müzesi, Eczacılık Müzesi, Doğa Tarih Müzesi, Tarih Müzesi, Avcılık Müzesi, Modern Sanat Müzesi ve Casa Albastra var. Biz bütün hepsine girmedik ama kombine bilet almasaydık belki bu müzelerin hiçbirine girmezdik ancak fiyat uygun olunca ve zamanımız da olunca kaçırmadık. Mutlaka bu biletten alın çünkü çok ciddi bir ucuzluk oluyor. Sadece Brukenthal Müzesi'nin bedeli 20 Lei iken günlük kart ile hepsi 45 Lei'ye geliyor.

'Eczacılık Müzesi' daha önce birkaç şehirde girmiş olduğumuz bir müze. Buradaki de güzeldi ancak bayağı küçüktü.


'Doğa Tarih Müzesi' de çok girdiğimiz için artık girmeyelim dediğimiz bir müzeydi ancak bilete dahil olunca ve küçük olduğunu görünce hadi hızlıca gezip çıkalım dedik ve öyle de oldu.



'Altemberger House History Museum' da gezdiğimiz diğer bir yerdi. Güzel bir tarih müzesiydi. Zamanımız az olduğu için çok vakit geçiremedik tabii, hızlıca gezip çıkmak durumunda kaldık.


Kapalı olduğu için içine giremediğimiz yalnızca dışarıdan bakıp fotoğraf çektiğimiz kilisenin ismi 'Saint Francis Kilisesi'.


'Konsül Kulesi' Büyük Meydan'da yer alan güzel bir kule. Ancak kulenin en güzel kısmı şehir manzarasını tepeden görmeniz. Manzara harika.

Kule Piata Mare'yi küçük kardeş meydanı Piata Mica'ya bağlıyor. 13. yüzyılda ilk defa inşa edildi, 16. yüzyılda yeniden kuvvetlendirildi. Uzun hikayesi boyunca tahıl için depo, hapishane ve izleme kulesi olarak hizmet verdi (https://www.lonelyplanet.com/romania/sibiu/attractions/council-tower/a/poi-sig/477268/360408).



'Yalan Köprüsü' şehrin önemli noktalarından biri. Bizim beklentimiz biraz büyüktü açıkçası o yüzden görünce 'bu muymuş' dedik ama madem şehrin önemli bir noktası görmeden geçmek olmaz.
Bu arada köprüyle ilgili çeşitli efsaneler var. Uzun olduğu için yazmadım ama şuradan okuyabilirsiniz; http://touristinromania.net/what-to-visit-romania/bridge-of-lies-three-legends-heart-beautiful-medieval-romanian-city/


Hemen köprünün yanındaki tatlı binanın adı Butchers Hall. Sitesinde gördüğümüz kadarıyla geniş bir salonu var ve burada yemek organizasyonları düzenleniyor. Binada Emil Sigerus Saxon Etnoğrafya Müzesi de bulunuyor. Girmedik ama binanın ve sahibi olan şirketin oldukça eski olduğunu öğrendik (https://www.butchershall.com/).


Binanın bulunduğu ufak meydanın köşesinde daracık bir merdiven ve bir pasaj var, buraya Goldsmith deniyor. Bir benzeri de Lutherian Kilisesi'nin arkasındaki Huet Meydanı'nda bulunuyor. Oralarda gezerken dikkatinizi çekebilir. Buradaki ufak kuleye ise Merdiven Kulesi deniyor.


Merdiven Kulesi'nin orada gene Merdiven Pasajı adlı güzel bir sokak var.


Şehrin alt tarafında yürürken bir pazar gördük. Adı Cibin Market'miş. Pazar yerlerini severiz.


SİGHİŞOARA

Öncelikle şunu söyleyelim burası çok küçük bir yer. 3-4 saatte çok rahat gezebilirsiniz. Biz daha büyük olduğunu düşünmüştük, çabuk bitirince de bayağı mutlu olduk açıkçası çünkü zamanımız çok azdı. Sibiu'dan Sighişoara'ya öğlen ve akşam olmak üzere iki tren seferi var ve iki buçuk saatte gidiyor, fiyatı 13 Lei. Ayrıca üç sefer olmak üzere otobüs de var ama biz öğlen trenini tercih ettik, buraya geldik, burayı bitirip akşam da başka bir trenle Braşov'a devam ettik, yani bir günde iki kasabayı bitirebildik, tabii bunda Sibiu'ya çok erken saatte varmamızın etkisi büyük oldu.

Şehre yürürken 'Holy Trinity' kilisesi dikkatinizi çekecektir. Büyük bir kilise. Şehre girişte açık değildi, neyse ki dönüşte trene giderken açık olduğunu gördük ve hemen girdik.



Şehre ilk girdiğimizde merdiven yardımıyla merkeze ulaştık.


İlk dikkatinizi çeken 'Saat Kulesi' olacak. Dışarıdan çok güzel gözüküyor, manzara için kuleye çıktık ancak pek de beklediğimiz gibi değildi açıkçası ama yapmadan da olmazdı tabii:) Kulenin içi Tarih Müzesi adıyla küçük bir müze haline dönüştürülmüş, işkence ve silah olarak iki bölüme ayrılmış, çıkarken müzeyi de gezmiş oluyorsunuz. Sadece kuleye çıkış 6 Lei, müzeler ile beraber kombine 15 Lei.
Amacı kalenin ana kapısını savunmak ve 1556'ya kadar belediye binası olarak hizmet vermiş (Wikipedia).



Saat Kulesi'nden çıktıktan sonra 'Eski Şehir'de dolaştık. Burada da renkli çok güzel evler var. Görsel olarak gerçekten çok güzel. Meydanı da çok küçük ve sevimli.




'Roman Catholic Church' gördüğümüz kiliselerden biriydi, sıradan bir kiliseydi açıkçası.


Merkezde Vlad Dracul House yer almakta. Sadece dışından fotoğraf çekip devam ettik. İsterseniz 10 Lei karşılığı üst katını gezebiliyorsunuz. Değerini etmediğini düşündük, zira burası bir müze değil de restoran olarak hizmet vermekte, bir restoranın üst katını görmeye bilet mi alınır diye düşündük:)

Vlad Dracul House, Voyvodalı Vlad Dracul'a ait ortaçağ yapısı. Büyük bir turistik atraksiyona dönüşmüş çünkü Bram Stoker'sin Dracula karakterine ilham olan Kazıklı Voyvoda'nın burada doğduğuna inanılır. 1431-1436 arasında babasının 5 yıl boyunca burada kaldığına ve Kazıklı Voyvoda'nın 4 yaşına kadar burada yaşadığına inanılıyor (https://www.romanian-journeys.com/en/attraction/vlad-dracul-house).



Şehrin önemli noktalarından biri de 'The Hill Church'. Özellikle kiliseye çıkan merdivenler çok hoşumuza gitti. Kiliseye girişte Türkçe açıklama verdiler. Açıklamadan satır başları şunlar;
429 m yükseklikteki Okul Tepesi'nin zirvesinde bulunan şehrin en önemli eseridir. Genel kanı olarak kilisenin inşasının 1429 yılında başlayıp 1525 yılına kadar devam ettiğidir. Bir başka görüşte 13. yüzyılın başlarında başlayan inşaat üç aşamada 1500 yılı civarında tamamlanmıştır. Vaktiyle Katolik olan kilise Aziz Nicholas'a adanmış, protestanlığın etkisiyle 1547'de Lutheran olan Sakson nüfusuna tahsis edilmiştir.
Çok güzel bir kilise, mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor, ayrıca yanında dini bir okul bulunuyor. Kilisenin ön bahçesinde bir de ufak kule mevcut. Kilisenin girişi 8 Lei.





Diğer bir kilise de merkezde yer alan 'Monastery Church'. Turistlerin pek uğramadığını fark ettik, sanırız ilgi çeken bir kilise değil ancak merkezde olduğu için bir görüp bakmak istedik. Girişte verilen açıklamada Sakson komünitesine verilen ikinci kilise olduğundan bahsediyor. İlk olarak 13. yüzyılda yapılmış, istilalar sonucunda 1482-1515 arasında tekrar yapılmıştır. 1676'daki büyük yangından sonra son olarak barok stilinde 1677-1678 yılları arasında tekrar inşa edilmiştir. Girişi 5 Lei.



Dikkatinizi çekecek diğer noktalardan biri de kuleler, belli başlıcaları;

Bootmakers Tower;


Tailors Tower;



Tinsmith's Tower;


Ropemakers Tower;



Butchers' & Furriors Towers;



Diğer bir kule de Monastery Kilisesi'nin önündeki Ironsmith's Tower. Ama kilise tadilatta olduğu için oraya gidemedik, yeter zaten bu kadar kule, biri de eksik olsun.

Braşov Cluj-Bükreş hattında olmasından dolayı buradan daha bol tren seferi bulunuyor. Kişi başı 39.5 Lei'ye geldik, daha ucuza seferler de vardı ama bizim gitmek istediğimiz saatin tutarı buydu, gene de oldukça ucuz. Yol yaklaşık 3 saat sürüyor.

BRAŞOV

Nasıl ki Sighişoara tahminlerimizden küçük çıktı, Braşov da beklediğimizden çok daha büyük ve güzel bir yer çıktı. Yarım günde gezeriz diye düşündüğümüz şehri 1 tam günde ancak gezebildik. Sighişoara'da gezimizi tamamladıktan sonra trenle akşam saatlerinde Braşov'a vardık. Tren ücreti 56.70 Lei'ydi. Otele eşyalarımızı bırakıp hemen şehri keşfe çıktık. Ertesi sabah Bran Kalesi'ni görmeye gidip, Braşov'a dönecek ve gündüz şehri gezip akşam da Bükreş'e gidecektik.
Akşam keşif gezimiz çok iyi oldu. Ertesi gün nerelere gideceğimizi nokta atışı belirlemiş olduk. Ayrıca Bran'a giden otobüsü bulduk. İşimiz biraz azalmış oldu. O kısmı 'Bran' başlığı altında anlattık.

Braşov kesinlikle görülmeyi hakeden bir yer. Gezerken çok keyif aldık.


Şehrin kalbi 'Piata Sfatului', harika bir meydan. Ortasında da eski City Hall binası var. Meydana güzellik katan en önemli yer de burası sanırız. Şu an Tarih Müzesi (Girişi 5 Lei) olarak hizmet veriyor. Meydan çok canlı ve kalabalık. Ayrıca ana caddesi olan 'Republic Street' de çok güzel ve keyifli bir yer.






Şehri gezerken kafanızı kaldırdığınızda dağda yer alan Braşov yazısını görüyorsunuz. Bu da şehrin görselini daha da harika hale getiriyor.


Sonraki hedefimiz Neagra (Kara) Kilisesi oldu. Hemen merkezde yer alan kilise de görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Girişi 10 Lei.

Ana gotik stildeki Neagra Kilisesi veya Siyah Kilise şehirde bulunan Alman topluluğu tarafından inşa edildi ve bölgedeki en büyük ve en önemli Lutheran ibadet yerlerinden biridir (Wikipedia).



Merkeze biraz yürüme mesafesinde olan 'First Romanian School Museum' beğendiğimiz bir müze oldu. Şansımız iyi gitti ve tur saatine denk geldik, böylece hiç anlamadığımız bir sunum izlemiş olduk ama ortam hoşumuza gitti açıkçası. Sunum yapan amca sunumu bitince para topladı. Girişi 10 Lei'yi.



Okulla yan yana yer alan 'St. Nicholas Church' de gördüğümüz diğer kiliselerden biriydi.

Kilise 1292 yılında kurulmuş. Saint Nicholas Kilisesi başta gotik stilde inşa edildi. Daha sonra Barok stil mimari öğelerle yeniden dekore edilmiş (Wikipedia).



'Catherine's Gate' şehirdeki eski kapılardan bir tanesi.

Catherine Kapısı terzi esnaf birliği tarafından 1526 yılında su baskını nedeniyle yok olan eski kapı yerine 1559 yılında savunma amaçlı inşa edildi (Wikipedia).


Diğer bir kapı da 'Schei Gate'.

Schei Kapısı Catherine's Kapısı'nın yanı başında. 1827 ve 1828 yılları arasında artmış trafiği hafifletmek amacı ile inşa edildi (Wikipedia).


Yolda yürürken karşımıza Brasov Sinagog'u çıktı ancak kapalıydı. Girişi 5 Lei'ymiş.


Diğer dikkat çeken yer 'Strada Sforii'. Çok dar olan bu sokak turistlerin ilgisini çeken önemli noktalardan biri.


Braşov gezimizde en çok hoşumuza giden atraksiyon; teleferik ile yapmış olduğumuz seyahat sonucunda vardığımız tepe oldu. Manzara müthişti. Tepeden şehri görmenizi öneririz, pişman olmazsınız. Teleferiğin gidiş dönüşü 18 Lei ve sizi Braşov yazısının oraya çıkarıyor. Kalkış yaptığı yer ise dağın eteğindeki surların orada, hemen yanında Sub Tampa diye bir restoran var, aratırsanız sizi oraya götürür.


Teleferiğin hemen aşağısında kuleleri ve surları görebiliyorsunuz. Bu surlardan Bastya Țesătorilor adlı olanın içi güzel. Girişi 7 Lei.


Merkezde dikkatinizi 'The Orthodox Church of the Dormition of the Theotokos (Assumption Church) kilisesi çekecektir. Biz de hızlıca gezip çıktık.


Diğer güzel bir nokta da 'Graft-Bastya'. Burayı da pas geçmedik, şehir surlarının diğer kısmı. Burada ufak bir nehir akıyor ve birkaç tane kule de burada bulunuyor. Zaten Turnul Alb'a gidecekseniz buradan geçiyorsunuz.


Güzel bir Braşov manzarası için önereceğimiz diğer nokta 'Turnul Alb'. Detaylı bilgi için; https://www.welcometoromania.eu/Brasov/Brasov_Turnul_Alb_e.htm



Merkezde gezdiğimiz diğer bir kilisenin adı da Franciscan Kilisesi. Sade bir kiliseydi.


Eski şehir merkezi; Mureşenilor, Erolior ve Nicolae Balcescu caddelerinin arasında bulunuyor. Bu caddeler de ayrıca güzel görüntüler veriyor. 
Mureşenilor Caddesi'nde; ana meydanın orada bulunan Mureşenilor Evi (Girişi 5 Lei) ve caddenin devamındaki Drakula Terör Evi (Burası Escape Room konseptinde) ve Sfinti Kilisesi göze çarpıyor.
Erolior Caddesi ise tam bir müze ve tarihi binalar caddesi. Ana otobüs durağından başlayarak;  Kütüphane, Üniversite, Baiulescu Evi ve Circul Militar binası göze çarpıyor. Biraz daha devamında Nicolae Titulescu Parkı bulunuyor. Caddenin diğer tarafında ise şehrin önemli müzelerinden biri olan Sanat Müzesi (Muzeul de Arta, Girişi 5 Lei) ve yanında Etnoğrafya Müzesi (Girişi 6 Lei) bulunuyor. Devamındaki yuvarlak mimarisi ile Modarom ve Belediye Binası caddenin diğer önemli yapıları. Zaten bu noktadan sonra da şehrin önemli yürüyüş yolu olan Republic Sokağı'na doğru yolunuzu çeviriyorsunuz.





Gitmeden önce şehre bakan tepelerden birindeki bir yapı dikkatimizi çekiyor. gitmedik ama triposo'dan aldığımız bilgi doğrultusunda Muhafız Kalesi (Cetățuia de pe Strajă) olduğunu öğreniyoruz. Girişi 5 Lei'miş ama ulaşımı meşakkatli, çok zaman varsa ancak gidilebilir.

1981 civarında restore edilen Brașov kalesi, bugün geçmişin tarihini canlandıran önemli bir turistik cazibe merkezidir. Dealul Cetății'de bulunan ve zaman içinde savunma olarak önemli bir rol oynamış ve yıllar önce bir hapishane veya depo olarak hizmet vermiştir. Şehrin tarihi merkezine yakındır ve dolambaçlı yoldaki tepeye tırmanarak araba ile kolayca ulaşılabilir. 16. yy'da yapımına başlanmıştır. (http://www.metropola.info/ro/ghid/brasov/descopera/turism/atractii-turistice/cetatuia-de-pe-straja/774/)


Braşov'dan Bükreş'e kişi başı 24 Lei'ye gittik.

BRAN KALESİ

Bran Kalesi buraların en meşhur turistik yerlerinden biri. Braşov'dan otobüs ile ulaşım çok rahat. Merkezdeki otobüs duraklarından 16 veya 5 numaralı otobüse bindiğinizde yaklaşık 10 dakika sonra Autogara 2 adlı bir terminalde iniyorsunuz. Oraya gittikten sonra da Bran yazan minibüsleri bulmanız kolay, yaklaşık 45 dakika süren bir yolculuk sonunda Bran Kalesi'ne varıyorsunuz, tek kişi gidiş fiyatı 8 Lei gibi ucuz bir rakam.
Biz çok erken kalkıp gittik. Açılış saatini kontrol etmiştik, fazla gecikmek istemedik çünkü dönüp Braşov'u gezecektik. Otobüsten inişimizin ardından fazla tepede olmayan kaleye kısa bir yürüyüş sonunda vardık. Tepede olmamasına sevindik açıkçası. Kale çevresi çok canlıydı, alışveriş stantları kurulmuştu ve bayağı kalabalıktı. Biletlerimizi aldık ve hemen gezmeye başladık. Kale çok büyük değil ancak çok güzel. Bu kadar ilgi görmesinin normal olduğunu düşündük. Dizaynını çok beğendik. Sade eşyalar çok hoşumuza gitti. Tam bir ortaçağ kalesi hissiyatını verdi bize. Yaklaşık 1-1,5 saat sonra dönüş yoluna geçmiştik. Bu arada kalede işkence aletlerinin olduğu oda da mevcut, kazıklı işkence aletini de görmüş olduk, çok orijinal bir kötülük. Kaleye girişi 40 Lei, ne de olsa Drakula bıdı bıdısına oldukça meşhur, ama bir Peleş Kalesi değil.

Yaygın adıyla yazar Bram Stoker'ın hayali karakteri olan Drakula ile ilgili "Drakula'nın Kalesi" olarak da bilinir. Bununla beraber Stoker'ın bu kale hakkında bilgisi olduğuna dair herhangi bir kanıt yoktur, ancak Stoker'ın Drakula'yı oluştururken Kazıklı Voyvoda'dan ilham aldığına dair bir çağırışım yapılabilir. 1212 yılında Töton Şövalyeleri Burzenland'deki dağ vadisinin girişinin karşısına takviye amacıyla tahtadan bir kale inşa ettiler fakat kale 1242 yılında Moğollar tarafından yıkıldı. Bran kalesi hakkındaki ilk dokümanlar, I. Louis tarafından 19 Kasım 1377 yılında Braşov Saksonlarına masrafları ve emek gücünü kendilerinin karşılaması koşulu ile taştan bir kale yapmalarına izin vermesi ile görülür. 1438-1442 yılları arasında kale Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savunulmuş, daha sonraları Erdel ve Eflak arasından geçen dağa gümrük olarak kullanılmıştır. Eflak hükümdarı Vlad Ţepeş'in (Kazıklı Voyvoda) 1448-1476 yılları arasında Bran Geçidi'nden birkaç kere geçmiş olmasına rağmen kale tarihinde önemli bir rol oynamamıştır. Kale, Macar Krallığına aitti fakat Kral Wladyslaw'a borcunu ödemediği için 1533 yılında kale yönetimi Braşov şehrine geçmiştir. 18. Yüzyılın ortalarında Bran kalesi askeri olarak stratejik bir rol üstlenmiştir (Vikipedi).







Dönüş yolundaki sıkıntı şu; otobüs saatleri sık değil, kaleye girmeden önce bakıp planlama yapmak daha doğru olacaktır. Braşov-Bran yolu üstünde yer alan Raşnov Kalesi'ne gidip gitmemekte emin değildik ancak sonra yetişmeyeceğini düşünüp vazgeçtik. Zaten yolda da bakım olduğu için çok trafik vardı. Diğer kaleye de gitseydik Braşov'u hiç gezemeyecektik.


SINAIA - PELEŞ KALESİ - PELISOR KALESİ

Bükreş'de ilk günümüzü geçirdikten sonra 2 seçeneğimiz vardı, ya o akşam Sinaia'ye gidip orada konaklayacaktık, ya da Bükreş'de kalıp ertesi gün erkenden trenle Sinaia'ya gidecektik. Otel ayarlamadığımız için hemen internetten otel fiyatlarına baktık ve tahmin ettiğimiz gibi Sinaia'da oteller pahalıydı. Biz de o geceyi Bükreş'de geçirmeye karar verdik. Tren istasyonuna gidip ertesi sabah için kişi başı 19.5 Lei'den bileti aldık. Bu tren ucuz ama 2.5 saatte gidiyor, 1.5 saatte giden trenler de var onların fiyatı ise 39.5 Lei. Sinaia ilk Romanya gezimizde uğrayamadığımız önemli bir Transilyanya şehri. Okuduğumuz kadarıyla burası elit kişilerin yazlık olarak kullandıkları yer.

Sinaia'de görülecek birkaç yer var ancak tabii burayı meşhur yapan Peleş Kalesi. Biz de öncelikle kaleyi gezelim zamanımız olursa diğer yerlere gideriz diye düşündük. Kaleyle ilgili dikkat etmeniz gereken konu; kalenin kapalı olduğu günlerin mevsimsel olarak değişmesi, bizim ilk gelişimizde buraya gelemememizin bir nedeni de kapalı olmasıydı. Bu sefer buna çok dikkat ettik, hatta maille sorduk:) Ancak sormadığımız bir şey vardı, o da rezervasyon gerekli olup olmadığıydı, birden bu aklımıza geldi ve stres olduk. Eğer gerekliyse gene kaleye giremeyecektik, ikinci turumuzun ana nedeni Peleş Kalesi olmasına rağmen.... Çok şükür ki rezervasyona gerek olmadığını kaleye gidince gördük, ancak müthiş bir sıra olduğunu okumuştuk, sabah 06.20 trenine bindik, iki buçuk saat yolculuğun ardından trenden indikten hemen sonra zaman kaybetmemek için taksiye atladık ve kaleye çıktık. Yol çok yokuş, çıkış zor olur ama inerken yürüdük tabii. Taksiden inince doğru bir karar verdiğimizi gördük, henüz kale açılmamasına rağmen bayağı kalabalıktı, özellikle turlar çok fazlaydı. Hemen biletimizi alıp sırayta girdik, bu arada bilet alırken yalnızca ilk kat alabilir (30 Lei) veya 1. ve 2. kat bir arada alabilirsiniz (60 Lei). Biz de gelmişken iki katı da içeren biletten aldık. Yalnız unutulmaması gereken şey; burada sadece nakit ve Romen parası geçiyor, ona göre yanınıza bol nakit alın. Yaklaşık 20-25 dakika kapının açılmasını bekledik. Öğlen saatlerinde gelirseniz uzun bir süre bekleme ihtimaliniz çok fazla. Ziyaretçileri grup grup içeriye alıyorlar. Biz de galoşlarımızı giyip, anlatım dili İngilizce olan bir grupla birlikte içeri girdik. Bu arada fotoğraf için de ayrıca 35 Lei para ödüyorsunuz, Romanya'da bir çok yerde olduğu gibi, bir kağıt veriyorlar ve onu üstünüze iğneyle takıyorsunuz. Gezerken kağıdımız kayboldu, tabii fotoğraf çektiğimizi gören görevliler kağıdı göstermemizi istedi, kaybolduğunu ama iğneyi gösterebileceğimizi söyledik:) İğneyi görünce tamam dediler. Demek ki çok kişinin başına geliyor bu durum diye düşündük.

Kalenin çok güzel olduğunu okumuştuk ve gidenlerden de duymuştuk. Dışı çok güzel ve etkileyici ancak içi için şunu söyleyebiliriz; gerçekten böyle bir güzellik olamaz....Tek kelimeyle müthiş. Özellikle merdivenlerin olduğu antre kısmına hayran kalmamak mümkün değil. Uzun uzun bakıp fotoğraf çektikten sonra odaları dolaşmaya başladık. Her oda birbirinden güzel. Hayranlıkla gezdik. İlk kat bitince bizim grubun dışarıya çıktığını gördük, anladık ki onlar üst kat için bilet almamışlardı. Biz hemen görevliye sorduk, o da bizi merdivenlere yönlendirdi ve yukarıya çıktık. Anlamadığımız bir konu var ki neden insanlar yalnızca ilk katı geziyor acaba? Yukarıda toplasanız 6 kişi bile yoktu, millet bu katı gezmeyi tercih etmiyor. Tamam bilet fiyatı artıyor elbette ama bir daha gelmeyeceğim bu kadar güzel bir kalenin neden ikinci katı gezilmez ki... Hiç anlamadık. Size önerimiz iki katı da gezin, çünkü 2. kat da çok çok güzel.


Transilvanya turuna bu kaleyi eklememek büyük haksızlık olur, hele hele Bran'ı ekleyip Peleş'i eklememek, ne biliyim, sanki orada vampirler dolaşıyor:) Bu bölgelerde gördüğümüz en iyi yapıydı. Gitmeden önce açık mıdır, kapalı mıdır diye bilgi almak için (http://peles.ro/) bu siteye girilebilir.

Daha detaylı bilgi için; http://romaniatourism.com/castles-fortresses-romania-peles-castle-sinaia.html
Tablo gibi olan Sinaia kasabasında Bucegi Dağları'nın eteklerinde yer alan Peles Kalesi, Avrupa'nın en çarpıcı kalelerinden biri tarafından kabul edilen Alman yeni Rönesans mimarisinin bir şaheseridir.
Kral I. Carol tarafından 1873 yılında yaptırılan ve 1883 yılında tamamlanan kale, 1947 yılına kadar kraliyet ailesinin yazlık evi olarak hizmet vermiştir. 160 odası Avrupa sanatının en güzel örnekleri, Murano kristal avizeleri, Alman vitray pencereleri ve Cordoba stili ile süslenmiş deri kaplı duvarları ile süslenmişir. Kral Carol hiçbir masraftan kaçınmamıştır.






Peleş Kalesi'nden çıkınca çok yakın mesafede yer alan Pelisor Kalesi'ne de gittik. Orası çok daha sakindi. Biletlerimizi aldık (Girişi 20 Lei) ve içeri girdik, herhangi bir sıra veya grupla girme durumu yoktu. Ancak diğer kaleye göre burası bayağı bir sade geldi bize. Hatta abartmış olmayalım ama bazı odaların iç dekorasyonu neredeyse IKEA tarzında diyebiliriz:) Dışı tarihi ama içi son derece modern geldi gözümüze:) Ama gelmişken gezdik tabii..

Detaylı bilgi için; https://www.pure-romania.com/landmarks/pelisor-castle/
Kale, 1899-1902 yıllarında Kral Carol I'in emri ile Romanya'nın gelecekteki kralı olacak yeğeni Ferdinand ve onun eşi Kraliçe Marie için inşa edilmiştir.





Pelisor Kalesi'nden çıkınca yürüyerek aşağı indik. Yolumuzun üstünde yer alan Sinaia Manastırı'na da uğradık. Trenimiz için daha zamanımız vardı. Kaleleri erken bitirince diğer yerlere zamanımız kalmıştı. Manastır bayağı kalabalıktı ve güzeldi.

Sinaia Manastırı Prens Mihail Cantacuzino tarafından 1695 yılında kuruldu ve ismini Mısır'daki Sina Dağı'ndaki büyük Saint Catherine's Manastırı'ndan aldı (Wikipedia).




Manastırdan çıkınca Dimitrie Ghica adlı güzel bir parkta oturduk ve keyif yaptık. Sinaia çok çok güzel bir yer. Özellikle sonbaharda muhteşem, rengarenk doğasıyla insana müthiş huzur veren bir yer. Kaleler çok güzeldi tabii ama Sinaia başlı başına görülesi bir yer.



Parktan sonra Sinaia Casino'suna gittik. Burası da görülmesi gereken yerlerden biri olarak yazılıyordu. Binası çok güzel. Biz de bir bankta biraz oturduk, fotoğraf çektik ve yolumuza devam ettik.

Casino Kral 1. Carol'ın girişimiyle 1912 yılında inşaatına başlanmış ve planlarının sahibi Petre Antonescu tarafından denetlenmiştir. Casino zamanında şehirdeki ana atraksiyondu ve kutlamalar, partiler burada organize ediliyordu, günlük 800 kişi 'casino'ya geliyordu. Fakat 2. Dünya Savaşı sırasında 1947'de kısa bir süre için kapılarını kapadı. 1995'de kendi kütüphanesi ve sanat gruplarıyla bir topluluk merkezi oldu. 1975'de restore edildi ve o zamandan beri kapılarını yalnızca uluslararası toplantılara ve başkan ziyafetlerine açtı. Bugün iyi donanımlı konferans merkezi olarak faaliyet göstermektedir. (https://www.welcometoromania.eu/Sinaia/Sinaia_Casino_e.htm).



Sinaia'nın ana caddesi Carol I Bulvarı. Tren saatimize kadar bu caddede biraz yürüdük. Yol üzerinde belediye binasını da gördük.


Biz gitmedik ama Peleş Kalesi'nin devamında, tepede bir yerde Foişor Kalesi adında bir kale daha bulunuyor. Bir de bir sonraki Cumpatu kasabasında ünlü müzisyen George Enescu'nun Müzesi bulunuyor. Biz bunları tercih etmedik uzak olduklarından ötürü. Onun yerine tepedeki evleri gezindik, güzel evler vardı.

Sinaia'dan Bükreş'e kişi başı 35 Lei'ye döndük.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder