16 Temmuz 2019 Salı

Bükreş

Bulgaristan'dan sonraki hedefimiz Romanya'ydı. Romanya'yı kapsayan 2 tur yaptık. Birinci turumuz; Bükreş, Sibiu, Sighişiora, Braşov şehirlerini içeren 4 günlük bir turdu. İkinci turumuz da Bükreş ve Sinaia'yi kapsayan bir turdu. İlk turumuzda zaman açısından biraz zorlanacağımızı biliyorduk, aslında Sinaia şehri ilk turumuza dahildi ancak ne yazık ki Sinaia şehrine yani Peleş Kalesi'ne süremiz yetmedi. Aslında son günümüze belki sıkıştırabilirdik ama Peleş Kalesi pazartesi kapalıydı. Bu yüzden bu turdan Sinaia'yi ve önemli Peleş Kalesi'ni çıkarttık. Bunun yanında ilk turumuzda Bükreş'te de istediğimiz 2 yeri göremedik. Bir tanesini mesai saati bittiği için gezemedik, diğeri de özel bir organizasyon nedeniyle kapalıydı. Bu nedenle Bükreş ve Sinaia'yi barındıran başka bir tur daha yaptık. Bunun yanında Cluj ve Turda'yı içeren başka bir Romanya turu daha planlamak istiyoruz. Bakalım kısmet olur inşallah. Sofya gezisinden sonra bu turu çok çalışmadığımızı da itiraf etmemiz gerekiyor. Bu nedenle de biraz sıkıntı yaşamış olabiliriz.
İki turumuzda da konaklama için yer bile ayarlamadık. İlk turumuzda yalnızca ilk gece Bükreş'ten Sibiu'ya tren bileti aldık. İkinci turumuzda da Bükreş'ten Varna'ya otobüs biletini aldık. Nereyi ne kadar zamanda bitirebileceğimizi kestiremediğimiz için otelleri yolda ayarlarız diye düşündük, öyle de yaptık.

Bükreş'e gelirsek; açıkçası Bükreş bizi bayağı şaşırttı. Hemen öncesinde Sofya'ya gittiğimiz için nedendir bilinmez Bükreş de Sofya'yla aşağı yukarı aynı büyüklüktedir diye düşündük. Ancak ne yazık ki yanıldık. Bükreş çok daha büyük bir şehir ve görülmesi gereken yerleri fazla. Ayrıca yürüyerek ulaşamadığınız yerler çoğunlukta. Bunlara ek olarak da neredeyse her yer pazartesi hatta Salı bile kapalı. Durum böyle olunca 1,5 günde Bükreş'i bitiremedik. Önerimiz minimum 2 gün ayırmanız yönünde, o da çok hızlı gezmeniz şartıyla, rahat rahat derseniz 3 gün bile olabilir. Bu arada metro kullanmanızı öneririz çünkü önemli yerler yürüme mesafesinde değil ne yazık ki. Ayrıca günlük metro bileti çok da ucuz, 8 lei.

Uçağımız sabah 11.00'daydı. Ancak şehri gezmeye başlamamız 15.00'ı buldu. Trafik çok fazlaydı, bunun nedeni de trafik ışıklarının fazla ve inanılmaz uzun olmasıydı. Havaalanından merkeze bir türlü gelemedik. O yüzden neredeyse yarım günümüz yolda geçti. Bu gezi için büyük bir kayıptı. Ancak ikinci gezimizde Aksaray Langa'daki otobüs durağından kişi başı 200 TL'ye aldığımız biletler ile sabahın erken saatinde Bükreş'de olduğumuz için hiç zaman kaybetmedik.

Bizim gözümüzden Bükreş gezilecek yerler şu şekilde;

1- Parlamento Sarayı: Şehir merkezine gelince hemen en önemli atraksiyon olan sarayı gezmeye gittik. Okuduğumuz bloglardan birinde rezervasyondan bahsediyordu ancak diğer yazılarda böyle bir açıklama yoktu. Biz de emin olamadık. Rezervasyon yaptırmadık ama acaba gerçekten gerekiyor mu stresi de yaşamadık değil. Burada yaşadığımız en büyük sıkıntı giriş kapısını bir türlü bulamamamız oldu. Sorduğumuz güvenlikte sağ olsun yanlış yönlendirdi. Saray o kadar büyük ki kapı bulma işimiz neredeyse yürüme mesafeleri nedeniyle 45 dakika falan sürdü. Saraya girdiğimizde rezervasyon stresi tekrar sardı. Bilet almaya gittiğimizde görevli bize hiçbir şey sormadı. Gezi turla mümkün olduğu için saat kaça kaç kişilik bilet istiyorsunuz dedi, böylece rezervasyon yaptırmaya gerek olmadığını da görmüş olduk. Eğer gelecekseniz aklınızda bulunsun giriş Parcul İzvor'a bakan kanatta:)
Gene okuduğumuz yazılarda 3 farklı bilet tipi olduğunu yazmışlardı. Saray, saray + teras, saray+ teras + yer altı. Ancak sanırız bu ayrım kalkmış çünkü tek bir ücret vardı ve gezi saray + terası kapladı. Yer altı yoktu, girişi 40 lei, 
Rehberimiz eşliğinde gezimiz başladı. Sanırım 40 dakika falan sürdü. Bu arada gruptan ayrılmamamız gerektiğini çünkü kolaylıkla kaybolabileceğimizi söyledi. Gerçekten o kadar büyük. 
Rehberimiz sarayla ilgili çok güzel bilgiler verdi, oldukça memnun kaldık, Çavuşescu diktatörlüğü ve sonrasındaki sarayın durumu ile ilgili enteresan bilgiler vardı. Gördüğümüz odalar çok güzel ve çok büyüktü ancak daha çok oda görmeyi bekliyorduk açıkçası. Odalar dışında terastan gözüken Unirii Meydanı ve Unirii Caddesi nam-ı diğer Champs-Elysees çok güzeldi. Manzaraya bayıldık.

Dünya Guinness Rekorlar Kitabı'na göre, dünyanın en büyük sivil yönetim, en pahalı yönetim ve en ağır binasıdır. Saray 270 m'ye 240 m tabana sahip olup, 86 m yüksekliğe ve 92 m yer altında derinliğe sahiptir. 1100 odası bulunmakta ve 2 yeraltı otoparkı ile 12 kata sahiptir (Vikipedi).





2- Dimitrie Gusti Ulusal Köy Müzesi: Parlamento Binası ve  köy müzesi en önemli yerlerin başında geliyor. İlk gün zamanımız azalıyordu, burasının yetişip yetişmeyeceğine emin değildik. Tek umudumuz triposo'da yazdığı gibi yazın buranın 21.00'e kadar açık olmasıydı. Ancak tabii ki kapalıydı. Kapısına kadar gittik hatta taksi tutup gittik ama ne yazık ki kapalıydı. Sonra internetten biraz araştırdık ve kapılarından birinin pazartesi günü açık olduğunu okuduk. Çok mutlu olduk çünkü pazartesi girme şansımız olabilirdi.

Sinaia'ye gitme planımız iptal olunca Bükreş'de pazartesi günü daha fazla zamanımız olabildi. Biz de internette yazan açılış saatine göre sabah ilk iş olarak bu köye gittik. Gerçekten çok güzeldi. Tüm evler açık değildi, bazılarını açmışlardı bazılarına da camdan bakabildik. İçerisi camdan net bir şekilde gözüküyordu. Pazartesi diye mi bütün evleri açmıyorlar yoksa normalde de sadece belirli evler mi açık bilemiyoruz. Daha önce Lviv'de de bu tarz bir açık hava müzesi gezmiştik, oradan farkı burada o döneme ait üretim ekipmanlarının da fazlaca sunulmuş olması. Gezi planınıza almanızı öneririz. Girişi 15 Lei.




3- National Museum of Romanian History: Çok büyük bir müze değil ancak beklediğimizden çok daha güzel bir müze olduğunu söylemeliyiz. Çok etkilendik. Bina da son derece güzeldi. İçeride daha önce Roma'da gördüğümüz Trajan Sütunu'nun kopyalanmış temeli ve kaplamaları vardı. Gerçekten her parça nakış gibi işlenmiş ve antik çağa dair bir savaştaki hikayeleri anlatıyorlardı. Fırsatınız varsa görmenizi öneririz. Girişi 10 Lei.



4- Ateneum: Harika bir konser salonu. İlk gün ziyaret etmek için gittik ancak maalesef özel bir gösteri vardı ve bütün devlet erkanı oradaydı:) Yalnızca uzaktan bakıp fotoğraf çektik. Pazartesi vaktimiz olursa ve salon da açık olursa tekrar uğrarız dedik. Neyse ki vakit bulduk ve pazartesi olmasına rağmen ziyaret için açık olduğunu gördük. Çok sevindik. Salonun dışı kadar içinin de etkileyici olduğunu söylemeliyiz. Şansımıza sanatçılar da biz oradayken prova yapıyorlardı. Güzel bir anda orada olmuştuk, ortamın güzelliğine güzellik kattılar. Tabii en iyisi akşam gösteri izlemekti fakat ilk turumuzda ne yazık ki kısmet olmadı. Ancak ikinci turumuzda ilk gecemizi Bükreş'de geçirmiştik ve hemen buraya gelip gösteri olup olmadığına baktık. Şansımıza 15 dakika sonra gösteri başlayacaktı, ne olduğunu bilmeden hemen biletleri aldık ve salona girdik. Salona girince klasik müzik konseri olduğunu gördük ve çok sevindik. Yerimiz de çok öndeydi, böylece sanatçıları rahatça izleme şansımız da oldu. Harika bir gece geçirdik. Fırsatınız olursa gitmenizi öneririz. Gezmek için girişi 10 Lei, etkinliğe aldığımız bilet 60 Lei'di.




5- National Museum of Art of Romania: Burası ilk turumuzda görmeyi çok istediğimiz bir müzeydi. Cuma günü Köy Müzesi'nden hemen önce buraya geldik daha doğrusu koştuk. Okuduğumuz yazılarda yazın 19.00'a kadar açık yazıyordu. Ancak burada da bu durumun doğru olmadığını, 18.00'de kapattıklarını öğrendik. Ne yazık ki pazartesi de kapalıydı. Yani buraya girme şansımız hiç yoktu. Bir sonraki turumuzda nokta atışı yapıp direkt buraya geldik. Zaten Bükreş'e 1 gün ayırmıştık. Hatta kredi kartı geçseydi sabah müzeye ilk giren biz olacaktık sanırız:) Tahmin ettiğimiz gibi çok güzel bir müze. Avrupa ve Romen sanatçıların eserlerini gördük. Romen sanatçıların bu kadar iyi olacağını tahmin etmemiştik açıkçası, resimler çok başarılıydı. Müze Avrupa ve Ulusal olarak iki bölümden oluşuyor, ikisinin kombin bilet fiyatı 25 Lei. Eğer Sanat  Koleksiyonları Müzesi'ni de görmek isterseniz, üçü beraber kombin 30 Lei bilet fiyatı var. Yalnız bu müzenin yeri biraz daha kuzeyde, aynı yerde değiller. Bize bu kadar sanat yettiği için biz gitmedik:) Hepsi ayrı ayrı tek bilet satış fiyatı ise 15 Lei.





6- Herastrau Park ve Çeşmeci Parkı: Her ikisi de son derece güzel ve huzurlu parklar. Çok zamanımız olmadığı için hızlı bir tur atmak durumunda kaldık ama vakit olsa kesinlikle keyif yapacağımız parklardı. Çeşmeci Park merkezde ve İzvor durağına yakın. Dimitrie Gusti Ulusal Köy Müzesi ve kraliyet ailesinin ikametgahı olan Elisabeth Sarayı Herastrau Park'ın içerisinde, yani biraz daha kuzeyde ve merkeze uzak. İkisinin de ortak özelliği ortalarında bir göl olması. Herastrau Park'ın oradayken çok güzel bir festival vardı, orada biraz daha ortama katılıp daha fazla vakit geçirdiğimizi söyleyebilirim, güzel müzik ve bira vardı.



7- Devrim Meydanı ve Üniversite Meydanı: Devrim Meydanı, Ateneum ve Sanat Müzesi'nin hemen yakınında yer alan bir meydan. Tarihi önemi fazla (buraya yazmadım, internetten bakabilirsiniz) ancak bizim gördüğümüz kadarıyla küçük bir meydan daha doğrusu park yeri haline gelmiş bir meydan. Tabii görmeden olmaz.


Üniversite Meydanı'nın yakınlarından devamlı geçtik ancak meydandan geçmemiz bir tesadüf sonucu oldu. Oradan oraya koştururken bir baktık ki Üniversite Meydanı'ndayız. Burayı Devrim Meydanı'ndan daha fazla beğendik.


8- Arcul de Triumf: Bu güzel takı Herastrau Parkı'nın hemen yanında görebilirsiniz.
Arc de Triumf 1922'de Romanya'nın 1. Dünya Savaşı kayıplarını anmak için inşa edilmiş. Orijinal Arc tahtadan yapılmış, 1935'de Petru Antonescu tarafından dizayn edilen beton yapıya dönüştürülmüş (https://www.inyourpocket.com/bucharest/arcul-de-triumf_14791v).


9- Pasajul Macca: Merkezde, güzel bir pasaj, nargile mekanlarından biri olmuş sanırız:)


10- Old Town: Eski şehri çok beğendik. Ancak tarihi kalıntılardan ziyade restaurant, cafe vs. eğlencesi ile aklımızda kaldı. Her iki turumuzda da bir gecemizi burada geçirme şansımız oldu ve gördük ki Bükreş bu konuda bayağı iddialı.



11- Bilinmeyen Asker Mezarı: Carol Park'da yer alan bu anıt tahmin ettiğimizden çok daha büyüktü.
Anıt Romanya için savaşırken ölen askerlere adanmış. Ulusal mozolelerden biri (Wikipedia).
Carol Park'a kadar gelmişim biraz daha yürürüm derseniz bu parktan çıkıp karşısındaki şehrin en büyük parkı olan Gençlik (Tineretului) Parkı'na uğrayabilirsiniz. Bu parkın içinde şehrin mezarlığı konumundaki Bellu Mezarlığı da bulunmaktadır.


12- Atatürk Büstü: Okuduğumuz tüm bloglarda Atatürk büstünden bahsediliyordu. Odeon Tiyatrosu'nun hemen önünde yer alan atamızın büstünü görmeden olmaz elbette.


13- Romanya Patriyarkal Sarayı ve Katedrali: Güvenlik görevlisinin bulunduğu bir girişten geçtik. Bu durum bizi biraz şaşırttı ancak din adamlarının aynı zamanda bu bölgede konakladıklarını gördük. Kilise çok etkileyici ve güzeldi. Ayin vardı. Fotoğraf çekmek biraz zor oldu açıkçası.

Romanya Ortodoks Patriyarkal Katedrali  (ayrıca Matropolitan Kilisesi olarak da biliniyor) Romanya Bükreş'de Dealul Mitropoliei'de işleyen dini ve sivil simge yapıdır. Rumen Ortodoks Kilisesi Patrikhanesi Sarayı'nın yanında yer almaktadır. Yapının 1655'de inşasına başlanmış ve 1659'da Eflak prensi Serban Basarb emri altında tamamlanmıştır (Wikipedia).





14- National Cotroceni Müzesi: İlk turumuzda görmeyi istediğimiz ancak kapalı olduğu için ne yazık ki gezemediğimiz bir müze. Burası kapıdaki resimlerden tahmin ettiğimiz üzere güzel bir müzeydi. İkinci turumuzda Ulusal Sanat Müzesi'ni gezdikten sonra hemen buraya geldik. Aklımızda kalan diğer yer burasıydı. Büyük bir heyecanla içeriye girdik. Kalabalıktı, kapıda duran görevli rezervasyonumuz olup olmadığını sordu. Tabii yoktu, o da bugün giremeyeceğimizi söyledi. Hiç beklemediğimiz bir gelişme olduğunu itiraf etmeliyiz. İnternetten de hiç bakmamıştık. Böylece görmeyi istediğimiz diğer bir yeri ne yazık ki kaçırmıştık. Üzüldük mü evet üzüldük ama yapacağımız bir şey yoktu, sonuçta çok çok önemli yerleri detaylı inceliyoruz ancak her şey için de bu kadar detaya giremiyoruz maalesef. Bu müze de eksik kalsın dedik:) Bir saatlik ve bir buçuk saatlik turları önceden rezerve edip gelebilirsiniz. Girişi turun uzunluğuna göre 60 - 70 Lei. Rezervasyon formu ve gerekli bilgiyi (http://www.muzeulcotroceni.ro/viziteaza/vizitare_eng.html) sitesinden bulabilirsiniz.


15- Unirii Meydanı: Şehrin merkezi konumunda. Eski Şehir'e de yakın, burada en çok ilgi çeken şey ortadaki fıskiyeler. Görüntüsü güzel, onun dışında büyük bir AVM var ve metrosunu çokça kullandık.


16- Annunciation Church of Saint Anthony: Şehrin önemli kiliselerinden biri olan bu dini yapıyı görmenizi öneririz.
1545-1554 ve 1558-1559 arasında Eflak'ı iki defa yöneten Mircea Ciobanul konutuna ait bir kilise inşa etti. O kilise şu an orijinal formunu korumuş Bükreş'teki en eski kilise olan Annunciation veya St. Antony's Kilisesi olarak biliniyor (https://www.bucharestcityinfo.com/church-of-st-anthony/)



17- Stavropoleos Manastırı: Şehrin diğer önemli manastırı. Burayı da gezip, fotoğraflarımızı çektik. Arkasındaki avlusunu da beğendik.

Stavropoleos Manastırı, 1724 yılında inşa edilmiş Doğu Ortodoks manastırıdır. Kilise Brancovenesc stilinde inşa edilmiş (Wikipedia).




18- Saint Demetrius Kilisesi: Stavropoleos Kilisesi'nin bir sokak altında bulunan diğer önemli kiliselerden bir tanesi.
İlk olarak 15. yüzyılda inşa edilmiş tarihi bir kilisedir. Eski kilise yıkıcı bir yangın nedeniyle zarar görmüştü ama aynı yerde mevcut kilise 1819'da kuruldu (https://www.triphobo.com/places/bucharest-romania/saint-demetrius-church).


19- Radu Voda Manastırı: Manastır, savaştaki zaferleri için teşekkür etmek üzere II . Alexandru Mircea (1568-1577) ve eşi Ecaterina (Catherine) tarafından kuruldu. Manastır, patrik Justinian Marina'nın girişimiyle 1969-1974 yılları arasında tamamen yenilenmiştir  (Wikipedia).

Şehrin güneyinde, nehire yakın güzel bir manastır. Hemen karşısındaki ufak tepecikte Bucur Kilisesi adında daha önce bu manastırın şapeli olarak kullanılan ufacık bir kilise daha bulunuyor (Wikipedia).



20- Kretzulescu Kilisesi: Güzel bir kiliseydi, hızlıca bakıp çıktık.
Kretzulescu Kilisesi Doğu Ortodoks Kilisesi. Brancovenesc stilinde inşa edildi (Wikipedia).


21- St. Eleutherius Kilisesi: Erolior metro durağının orada dikkatimizi çekti, güzel bir kiliseydi.  1740'larda inşa edilen aynı adlı eski bir kiliseyi değiştirmek için mimar Constantin Iotzu tarafından tasarlandı, ismini St. Eleftherios'tan almıştır. Yeni kilise 36 metre yüksekliğinde, şehirdeki en büyük kiliselerden biridir (http://www.bucharestcityinfo.com/saint-elefterie-church/).


22- New Saint John Kilisesi: Küçük bir kilise. Hızlıca görüp çıktık.
1774 yılında kurulmuş olan küçük kilise, altın mihrabı ile tamamlanmış zengin süslemeli iç yapısı ile birlikte dış freskoları ile övünç duyuyor (https://www.inyourpocket.com/bucharest/New-St-Johns-Church_114515v).


23- New St. George's Kilisesi: Burası da şehrin önemli kiliselerinden biri. Biz de görmeden geçmedik.
Constantin Brancoveanu hüküm sürerken kiliselerin en büyüğü Bükreş'te inşa edildi. New St. George's Kilisesi 29 Haziran 1707'de kutsanmış (https://www.inyourpocket.com/bucharest/New-St-Georges-Church_14768v).



Hemen önündeki bahçede ise diğer şehirler ile mesafesini gösteren bir 'Kilometre Sıfır Anıtı' var.


24- St. Nicholas Rus Kilisesi: Rusya Büyükelçisi Mikhail Nikolaevich Giers, Bükreş'in merkezinde 1905'te bir Rus Ortodoks kilisesinin inşasını başlattı. Esas olarak, elçilik çalışanlarının yanı sıra Romanya Krallığı'nın başkentinde yaşayan Ruslar içindi (Wikipedia).
Meşhur kiliselerinden bir tanesi.


25- Schitul Maicilor Kilisesi: Aslında Antim Kilisesi'ni arıyorduk, bu olduğunu düşündük ama değilmiş. Neyse bu kiliseyi de görmüş olduk dedik. 
18. yy'da yapılmış (http://wikimapia.org/91133/Schitul-Maicilor-Basilica).


26- Antim Manastırı: Yukarıda bahsettiğim aradığımız kilise buydu. Gitmemize 10-20 dakika kala burayı bulduk ve hızlıca gezip çıktık, ama güzel bir manastırdı.

1713 ve 1715 yılları arasında Saint Antim Ivireanu (dönemin Eflak Metropolitan Piskoposu) tarafından inşa edilmiş. 1950'lerde patrik Justinian Marina tarafından yapılar restore edilmiş. 2005 itibari ile 7 keşiş manastırda yaşıyor (Wikipedia).


27- St Spyridon Yeni Kilisesi: 1860 yılında gotik etkilerle inşa edilen kilise, Patrik Justinian tarafından önemli ölçüde değiştirilmiştir (Wikipedia).



28- Mihai Voda Manastırı: Parlamentodan eski şehre doğru yürürken karşımıza çıktı, iyi de oldu, hayli eski bir kiliseydi.
Bükreş'deki en eski binalarından biridir. 1591 yılında, kale gibi taş duvarlarla çevrili olarak inşa edilmiştir. Manastır binaları, zaman içinde ülke liderlerinin ikametgahı, askeri hastane, tıp okulu ve Romanya Ulusal Arşivleri gibi birçok amaca hizmet etti. Manastır önemli bir arkeolojik alandı; manastırın avlusunda eski çanak çömlek ve diğer kalıntıların bulunduğu 3000 yıldan daha eski bir Daçya arkeolojik alanı vardır (Wikipedia).


29- Zlatari Kilisesi: Güzel bir kiliseydi. Zamanınız olursa uğrayabilirsiniz.
Zlatari Kilisesi 19. yüzyılda, önceki kilisenin alanına inşa edildi ve Gheorghe Tatarescu tarafından yapılan iç freskoları ile ünlüdür (https://www.inyourpocket.com/bucharest/Zlatari-Church_98251v).


30- Mantuirii Neamului Kilisesi: Yapım aşamasında olan kilisenin yalnızca fotoğrafını çekip yolumuza devam ettik. Ama Parlamento turu sırasında anlattıklarından anladığımız kadarı ile Çavuşesku bu devası yapıyı yapmak için orada bulunan eski mahalleyi her şeyi ile beraber komple yıkmış, komünizmden sonra böyle bir birlik kilisesi yapmaya karar vermişler ve burayı seçmişler.  

Hacimsel olarak dünyanın en uzun ve en geniş Ortodoks kilisesidir ve oturum alanı olarak da dünyanın en geniş Doğu Ortodoks kilisesidir (Wikipedia).


31- National Theatre: Bina görsel olarak değişik değildi ancak önünde yer alan heykeller çok değişik ve güzeldi.


32- Kütüphane: Eski şehirde yer alan bu kütüphaneyi bloglarda okumuştuk, gezerken önümüze çıktı, hızlıca bakıp çıktık, güzeldi ama çok orijinal bir durum da görmedik açıkçası.


33- Curtea Veche: Restorasyonda olduğu için ne yazık ki gezemedik. Yalnızca dışarıdan fotoğraf çekmekle yetindik.
Curtea Veche 1459'da Vlad III Dracula yönetiminde saray veya konut olarak inşa edildi (Wikipedia).


34- Hanul lui Manuc: 1808'de inşa edilmiş bir handır. Ayrıca şehirdeki en eski faaliyet gösteren otel binasıdır (Wikipedia). 
Burası şimdilerde çok güzel bir restaurant olmuş. Ortam çok güzeldi ancak yalnızca bakıp çıktık.


35- Yıldızlı Yol: Ünlü Romen aktörlere Holywood'daki gibi Bratianu Bulvarı'ndaki bir tarafın kaldırımına yıldızlar koymuşlar ama aktörleri pek tanımıyoruz.


36- Üniversite Kütüphanesi ve I Kral Carol Heykeli: Ulusal Sanat Müzesi'nin karşısında bulunan güzel bir yapılar topluluğu. Mutlaka oralardan geçerken dikkatinizi çekecektir.


37- Victoria ve Romana Meydanları: Victoria Meydanı, koskocaman boş bir alan, her tarafından arabalar geçiyor ama bir toplanma ve ayaklanma olsa burada olurmuş gibi duruyor. Victoria Sarayı ve birkaç müze burada bulunuyor. Buradan devam edince de ana trafik kesişim noktası olan Romana Meydanı'na çıkıyorsunuz, sıradan trafik meydanları.


38- CEC Sarayı: Ulusal Tarih Müzesi'nin karşısındaki bu binayı mutlaka fark edeceksinizdir. Dikkat çekici bir yapı ama özel bir kuruluş olduğu için içine giremedik.

Sarayın inşasından önce, yer bir manastırın kalıntıları ( Büyük Saint John ) ve bitişik bir han tarafından kullanılıyordu. Saray 1900 yılında inşa edildi, banka olarak kullanılmaktadır (Wikipedia).


39- Romanya Ulusal Köylü Müzesi: Tekstil koleksiyonu (özellikle kostümler), simgeler, seramik ve Rumen köylü yaşamının diğer eserlerini barındıran bir müzedir. Avrupa'nın önde gelen popüler sanat ve gelenek müzelerinden biri olarak 1996'da "Avrupa Yılın Müzesi" seçildi (Vikipedi).
Zamanımız vardı, gittik ama maalesef kapalıydı, biz de yolumuza devam ettik. Girişi 12 Lei.


40- Municipality Müzesi Giremedik ne yazık ki ancak eminiz ki görülmeye değer bir müzedir. İnternetten gördüğümüz kadarı ile iç odalarının resimleri güzeldi, girişi 10 Lei.


41- Antipa Natural History Museum: Buradaki doğa tarih müzesini biz pas geçtik. Nedeni de yakın zamanda böyle bir müze gezmiş olmamızdı. Ancak ilginiz varsa keyifli olabilir.


42- Jeoloji Müzesi: Doğa Müzesi'nin karşısında olan diğer bir müze. Koleksiyonunda bir sürü taş ve fosil varmış ama ilgimizi çekmediği için girmedik, girişi de bedavaydı.

43- George Enescu Ulusal Müzesi: George Enescu en önemli Rumen müzisyen olarak kabul edilir. Besteci, kemancı, öğretmen, piyanist ve orkestra şefi olarak karmaşık ve sanatsal bir kişiliğe sahipti. Müze, Bükreş'in tarihi bir anıt ve Avrupa Mirası Etiketli binalarından biri olan Cantacuzino Sarayı'nda açıldı. Bu saray Art Nouveau tarzında görkemli bir girişi, lüksü ve inceliği ile dikkat çekmektedir. (https://www.georgeenescu.ro/en/). Müzenin girişi 10 Lei.

44- Romanya Modern Sanat Müzesi: Parlamento binasının bir kısmını da bu müze için ayırmışlar. Normalde çoğu yerde gideriz ama nedense burada tercih etmedik. Girişi 16 Lei. 

45- Mogoşoaia Sarayı: Şehrin çok dışında olduğu için gidemedik. 
Bükreş'den yaklaşık 10 kilometre uzaklıktadır. 1698-1702 yılları arasında Constantin Brâncoveanu tarafından Romanya Rönesans ve Brâncovenesc tarzı olarak inşa edilmiştir. Saray, inşa edildiği araziye sahip olan Mogoș'un dul eşinin adını taşıyor (Wikipedia).

46- Caru' cu Bere Restaurantı: Neler yedik kısmında da bahsettik ama burası aynı zamanda oldukça tarihi bir yer. Çok güzel bir iç dekorasyonu var. Mutlaka bir öğününüzü rezervasyon yaparak burada yemenizi öneririz. 
Yalnızca Bükreş'teki en eski restoranlardan biri değil, aynı zamanda Romanya'nın başkentindeki en popüler turistik mekanlardan biridir ve her gün yaklaşık 2.500 müşteri ziyaret etmektedir. Restoran yöneticilerine göre, bunların yaklaşık % 40'ı - ya da 1.000 kadarı yabancı turisttir. Çoğunlukla hizmet verdiği geleneksel Romen yemekleri ile tanınan Caru 'cu Bere, bu yıl 135 yaşını doldurduğu için arkasında zengin bir tarihe sahiptir (https://www.romania-insider.com/caru-cu-bere-the-popular-135-year-old-restaurant-in-bucharests-old-town-welcomes-2500-clients-a-day).


Bunlar dışında Botanik Bahçesi, Zambaccian Müzesi, Askeri Müze, Çavuşesku'nun Evi gibi say say bitmez bir sürü ufak tefek müze ve daha da bir sürü kilise bulunuyor. Yani hepsine gitmek imkansız ve gereksiz. Artık gereksinim ve zamanınıza göre takılabilirsiniz. Biz gereksiz çok bile gitmişiz, işte bir şehre birden fazla gidince böyle oluyor, görmediğimiz yerleri de bir görelim diyoruz.

Daha ucuz olması nedeniyle Bükreş'den dönüş için otobüsü tercih ettik, 200 TL bilet fiyatıydı. Öztroy Firması'nı kullandık, çünkü kalkış saati 17.00'ydi. Diğerleri 16.00'da kalkıyordu, biz de biraz daha zaman geçirelim istedik. Otobüs güzeldi ancak şoför çok hızlı kullanıyordu, korkuttu açıkçası. Diğer kötü durum da sigara içilmesiydi. Yani hemen hemen 10 saat boyunca burnumuzda sürekli sigara dumanı oldu, işin garip tarafı bizim dışımızda kimse şikayetçi değildi. Zaten herkes birbirini tanıyordu. Bu yolculuğumuzda da aynı Gürcistan'da yaşadığımız olayları yaşadık. Gene herkes içki ve sigara alma peşindeydi ve bunları sınırdan geçirme derdine düşmüşlerdi. Onların itişmeleri bizi deli etti, kavga da ettik ancak ne yazık ki öyle bir hedefe kitlenmişlerdi ki kimseleri gözleri görmüyordu. Demek ki her iki sınır kapısında ve tüm otobüs firmalarında ne yazık ki durum aynı. Gürcistan dönüşümüzde olduğu gibi burada da yolda jandarma durdursaydı eminiz ki çok fazla içki ve sigara çıkacaktı. Biz de böylece bu garip deneyimi yaşamış olduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder