20 Ekim 2016 Perşembe

Girit

Girit Yunan Adaları turumuzun ilk ayağı oldu. Direkt uçuş olmadığı için Atina aktarmalı uçtuk, o yüzden yol neredeyse 10 saat kadar sürdü, gece Girit'teydik (bayram dönemi olduğu için erkenden havaalanında olduk ve aktarma vs. derken bayağı uzun sürdü). Yunan adalarında gümrük problemi olduğu için giriş sadece Atina ve Selanik üzerinden sağlanmakta. Dikkat edilmesi gereken durum ise; aktarma sırasında vardığınız yerden tüm malzemelerinizi alıp dışarı çıkıyorsunuz ve yeniden biniş kartı alıp tekrar iç hatlar uçuşu yapıyorsunuz. Bu nedenle aktarma aralarında iki saat ve fazlası kadar zaman ayırırsanız daha rahat olacaktır.

Girit Yunanistan'ın en büyük, Akdeniz'in beşinci büyük adasıdır (Vikipedi).
Biz 2 gün ayırdık ancak hakkıyla gezmek isterseniz çok daha uzun kalmanızı (3 veya 4 gün ideal) tavsiye ederiz. Girit'in 2 önemli merkezi var; Heraklion ve Hanya. İlk geldiğimiz geceyi saymazsak 1 gece Heraklion ve 1 gece de Hanya'da kaldık.

İlk durağımız Hanya'ydı. Bu bölgede görmek istediğimiz 2 plaj vardı ve biri merkeze çok uzaktı (araçla yaklaşık 1,5-2 saat). Bu nedenle araba kiraladık, size de araba kiralamanızı öneririz.
Araba kiralama işini halletmeden liman ve rıhtım bölgesini gezdik, güzel bir yürüyüş yolu, yan yana cafeler ve restaurantlar var.



Merkezde yan yana 2-3 araba kiralama ofisi vardı, biz de gözümüze kestirdiğimize girdik, 2 bayan çalışan vardı, görülmesi gereken yerler hakkında vs konuştuk. Biz 2 plaja gitmek istediğimizi söyledik. Bunlar; Elafonisi ve Balos. İlk plaj için gidin diye önerdi ancak Balos'a gitmememiz konusunda bayağı bir tembihledi. Hatta gitme konusunda kararlıysanız aracı veremeyiz falan dedi. Nedeni de yolunun çok çok kötü olmasıymış. Tabii şaşırdık çünkü orası görmek istediğimiz önemli bir noktaydı. Tamam gitmeyiz dedik biz de, ancak tahmin ettiğiniz gibi gittik:)

İlk durağımız Elafonisi oldu. Burası zaten çok meşhur bir plaj, güzel olacağını tahmin ediyorduk ancak bu kadarını beklemiyorduk açıkçası. tek kelimeyle muhteşem bir yer, cennetteyiz sanırım diye düşündük. Masmavi deniz ve gökyüzü, bembeyaz kum... O kadar güzeldi ki...
Plajın bir alanı inanılmaz sığ yani yürürken yalnızca ayak bileklerinize kadar geliyor su, bu da kızımız için süper oldu tabii.
Jeolojisi, kumları, rüzgar ve dalgaları önleyen doğal setleri ile 'Crystal Clear' plajlarda uzun süre kulaç atmak etrafınızda oluşan renkler ile insana kendisini çok iyi hissettiriyor doğrusu. Bu tarz plajlara her yerde rastlamak mümkün değil, zaten burası aynı zamanda Tripadvisor'un dünyadaki en iyi 25 plaj listesi içinde bulunuyor. Gidiş için sahil yolu çok dönemeçli ve yolu uzatırken, köylerin içinden geçen yol daha kısa sürüyor.



İstemeye istemeye buradan ayrıldık ve gitmemizin istenmediği Balos'a doğru yola koyulduk. Yol bayağı uzun sürdü. Balos'a vardığımızda artık güneş batmak üzereydi. O bahsedilen kötü yol yaklaşık 7 km. Bu kadar turistik bir yerin yolu ne kadar kötü olabilir ki, bunların da arabaları ne kadar kıymetli vs. diye konuşurken yolu görünce aslında çok da haklı olduklarına karar verdik. Yol gerçekten rezalet, arabaya bir şey olacak stresi ile 7 km'yi yaklaşık yarım saatte aldık. Millet artık dönüşe geçmişti, arabayı da teslim edeceğimiz için çok zamanımız yoktu ama kısa da olsa bu meşhur plajı görmek istedik. Arabayı park ettik, bir müddet yürüdükten sonra (kanguruda bir bebekle bayağı zor oldu) muhteşem Balos karşımızda duruyordu. Neredeyse kimsecikler yoktu, manzara müthişti. Deniz, kumsal... gene harika bir yere gelmiştik. Yalnız buradaki kumun biraz daha batağa benzediğini belirtmekte fayda var.



Dönüş yolu için arabamıza gittik veee bingo!! Araba çalışmadı. O an yaşadığımız stresi anlatamayız, bizi buradan nasıl alacaklar, bebek var yanımızda, yalanımız ortaya çıkacak vs. resmen kafamızdan kaynar sular boşaldı. Hemen önümüzdeki arabada bir çift vardı onlar da dönüş için araçlarına giriyorlardı. Bari onlardan yardım isteyelim dedik, adam geldi ama pek bir şeyden anlamadığı ortadaydı, sonra kız geldi ve dedi ki galiba ben sorunu anladım. O an içimizde bir ümit belirdi ama gene de emin olamıyorduk. Kız direksiyonu oraya buraya sertçe çevirdi ve gaza bastı veeee araba çalıştı. Aslında çok basit bir sorunmuş ancak arabadan hiç anlamadığımız için bizim bunu çözmemiz imkansızdı. Kıza nasıl dua ettik anlatamam:) Yaşadığımız bu stresten sonra bir an önce arabayı bırakmak istedik ve başka hiç bir yere uğramadan Hanya'ya gittik (zaten saat olarak da hemen gitmekten başka çaremiz yoktu).

Arabayı park ettikten sonra Hanya sokaklarında gezindik, gayet güzel bir yer. Bebeğimiz olduğu için bir Yunan meyhanesinde takılamadık ama elimizdeki biralarla canlı müzik çalan yerlere yamandık. Gece hayatı konusunda gayet başarılı bir yer açıkçası. Kompakt ve her tarz mekandan bir kuple serpilmiş. Yunanlılar yeme içme ve sefahat insanları; kızımız sağ olsun bir rakı masası kurmak isterdik, olsun. Hanya gerçekten çok güzel bir şehirdi.

Ertesi gün sabah biraz daha Hanya'da gezindik ve otobüsle Heraklion'a doğru yola çıktık.
Heraklion'a kiraladığımız araç ile gidebilirdik ancak yol çok uzun olduğu için otobüsü tercih ettik. Arada Rethymno'da zaman geçirme planımız da vardı ancak gördükten sonra gerek duymadık. Neyse ki kızımız da uyudu ve sorunsuz 3-3,5 saatlik bir yolculuk sonrasında Heraklion'a vardık.

Heraklion (Kandiye) limanında muhteşem Venedik Kalesi sizi karşılıyor. İçini gezmedik ancak çok büyük olmayan ve dışardan güzel görünen bir kale.


Diğer meşhur bir yeri de Lion Square. Buradaki Aslanlı Çeşme meşhur. Açıkçası pek bir özelliği olmayan küçük bir meydan.
Ara sokakları gezdikten sonra Heraklion Arkeoloji Müzesi'ne gittik. Hızlıca gezer çıkarız diyorduk ama müze bizi bayağı etkiledi o yüzden burada da bolca zaman geçirdik. Bu müze en iyi Minos uygarlığı müzesi ve oldukça ilgi çekici. Bazı gördüğümüz kalıntılardan, hayli gelişmiş ve dünyayı etkilemiş bir uygarlığın buralarda yaşadığını anlıyoruz. Zaten Atlantis'in buralarda olduğu savı da bu medeniyetin gelişmişliğinden kaynaklanıyor sanırız. Ücreti 10 Euro. Burası dışında gene bu uygarlığın sarayı olmuş Knossos'un harabeleri de, şehir merkezine 15 dakika mesafede ve gidiş taksi ile 10 €. Sarayın ufak bir parçası ayakta kalmış, kombine bilet de yapılabilir. Pompei'den sonra artık sarayların bir parçaları veya dikili bir taşın bizi kesmediğini anlıyoruz ve gitmiyoruz.



Yolumuz üzerindeki kiliselere de giriyoruz. Doğu Roma tarzı, freskli, sade ve güzeller. 'Saint Minas' Kilisesi en görkemli olanıydı.



Heraklion, Hanya kadar büyük ve renkli değil ancak burada da ilgi çekici eğlence mekanları mevcut. Keyifli zaman geçirebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder