Londra Londra Londra.....
İşte bizim hayran olduğumuz, yaşanılası şehir...
Çift katlı otobüsleriyle, kırmızı telefon kulübeleriyle, haşmetli Westminster Palace ve Big Ben saat kulesiyle, harika bahçeleriyle, insanı içine çeken cafeleri ve publarıyla kendisine hayran bırakan şehir Londra. Bu unutulmaz seyahatimizi 2012 yılının başında planladık. Yılbaşında Londra'da olmak, yeni yıla o meşhur havai fişeklerle girmek, hayali bile güzeldi. Biz bu hayali Aralık 2012'de gerçekleştirdik ve 2013'e 4 arkadaş Londra'da girdik.
İlk önce vizeyle ilgili uyarmak istediğim bir konu var, bizim gibi yoğun dönemlerde gitmeyi planlarsanız mutlaka önceden vize başvurusu yapmanız gerekmekte, zira bizimle gelecek 2 arkadaşımızdan birine vize çıkmadığı için maalesef gelemediler. Diğer bir konu ise vize süresi ile ilgili. 6 aylık, 1 senelik ve 2 senelik olmak üzere verdiğiniz para kadar vize süresini siz belirliyorsunuz. Dediğim gibi erken başvuru yapılması dışında vize konusunda biz bir sıkıntı yaşamadık, yaklaşık 20 iş günü içinde 6 ay geçerli vizemizle birlikte pasaportlarımızı aldık.
Londra gezimizi planlarken acaba yalnızca Londra'da mı gezsek yoksa çevre şehirlere de gitsek mi diye çok düşündük. Ancak çevremizden aldığımız bilgiler sonucunda Londra'yı 10 günde ancak gezebileceğimizi düşündük. O yüzden Manchester, Liverpool vs. şehirleri bu seyahatimize eklemedik. Gezi sonunda kararımızın çok doğru olduğunu gördük, keza 10 günün sonunda hala gidemediğimiz yerler vardı.
İşte bizim hayran olduğumuz, yaşanılası şehir...
Çift katlı otobüsleriyle, kırmızı telefon kulübeleriyle, haşmetli Westminster Palace ve Big Ben saat kulesiyle, harika bahçeleriyle, insanı içine çeken cafeleri ve publarıyla kendisine hayran bırakan şehir Londra. Bu unutulmaz seyahatimizi 2012 yılının başında planladık. Yılbaşında Londra'da olmak, yeni yıla o meşhur havai fişeklerle girmek, hayali bile güzeldi. Biz bu hayali Aralık 2012'de gerçekleştirdik ve 2013'e 4 arkadaş Londra'da girdik.
İlk önce vizeyle ilgili uyarmak istediğim bir konu var, bizim gibi yoğun dönemlerde gitmeyi planlarsanız mutlaka önceden vize başvurusu yapmanız gerekmekte, zira bizimle gelecek 2 arkadaşımızdan birine vize çıkmadığı için maalesef gelemediler. Diğer bir konu ise vize süresi ile ilgili. 6 aylık, 1 senelik ve 2 senelik olmak üzere verdiğiniz para kadar vize süresini siz belirliyorsunuz. Dediğim gibi erken başvuru yapılması dışında vize konusunda biz bir sıkıntı yaşamadık, yaklaşık 20 iş günü içinde 6 ay geçerli vizemizle birlikte pasaportlarımızı aldık.
Londra gezimizi planlarken acaba yalnızca Londra'da mı gezsek yoksa çevre şehirlere de gitsek mi diye çok düşündük. Ancak çevremizden aldığımız bilgiler sonucunda Londra'yı 10 günde ancak gezebileceğimizi düşündük. O yüzden Manchester, Liverpool vs. şehirleri bu seyahatimize eklemedik. Gezi sonunda kararımızın çok doğru olduğunu gördük, keza 10 günün sonunda hala gidemediğimiz yerler vardı.
Londra'ya ilk indiğimizde gece geç bir saatti, bir de oteli bulma çabamız sonuncunda maalesef o gece etrafı gezemedik, saat gece 2 gibi kendimizi yatağa attık.
Öncelikle Londra hakkında genel gözlemlerimizi paylaşmak istiyoruz. Daha sonra gezdiğimiz yerleri aşağıda özetleyeceğiz.
Londra tabii bize göre pahalı bir şehir, kendi içinde belki uygun olabilir ama bizim için değil açıkçası. Daha uygun olur diye son 3 gün için London Pass aldık. Ancak uyarmamız gerekir ki bu kartı sınırsız kullanamıyorsunuz. Diğer Avrupa şehirlerinde tek bir defa ücreti ödememiz sonucunda kartı sınırsız şekilde kullanabiliyorduk ancak burada durum farklı oldu, keza bir yere girmek isterken kartımızın bittiğini öğrendik, tabii şaşkınlık büyüktü. Kartınızı alırken birkaç seçenek sunuyorlar, sanırım yapacağınız ödeme miktarına göre yerlere girme hakkınızın sınırları belirleniyor.
Havasına bakarsak evet yağmurlu, kasvetli, sürekli bulutlu. Bizim gittiğimiz mevsim kış olduğu için bu kapalı havadan nasibimizi bolca aldık ama Mayıs sonu yapmış olduğumuz gezimizde yağmuru fazla göremedik neyse ki. Yağmuru da çok değişik, bir anda başlıyor hafif hafif yağıyor, sonra duruyor, 5-10 dakika sonra gene başlıyor, yani siz gezerken birçok farklı hava durumuna şahit oluyorsunuz.
Ve işte Londra'da ilk günümüz. Hayır tahmin ettiğiniz gibi Big Ben'i ya da Tower Bridge'i görmeye gitmedik, Chelsea'nin stadını görmeye gittik. Bir de o akşam maç vardı ve tabi futbol aşıkları olarak bilet bulma umudumuz da vardı ama maalesef bulamadık. Çoğu kişinin kombinesi olduğunu öğrendik, yani anlayacağınız zaten biletlerin çoğu sezon başında bitmiş oluyor. Ama sanmayın ki vazgeçtik, azmettik ve Fullham - Swensea maçına bilet bulabildik, tamam bir Chelsea bir Manchester değil ama sonuçta onlar da Premier Lig takımları:) Bizim için çok güzel bir anı oldu, İngilizlerin reaksiyonları, tezahüratları, oyunun çok nadir durması, futbolcuların düşmemek için yoğun çaba sarfetmeleri, futbolları vs. anlatacak çok şey var ama siz anladınız beni sanırım... Kişi başı 33 Pound ödedik ama yer süperdi. Bu arada unutmadan Swensea taraftarıydık.
Öncelikle Londra hakkında genel gözlemlerimizi paylaşmak istiyoruz. Daha sonra gezdiğimiz yerleri aşağıda özetleyeceğiz.
Londra tabii bize göre pahalı bir şehir, kendi içinde belki uygun olabilir ama bizim için değil açıkçası. Daha uygun olur diye son 3 gün için London Pass aldık. Ancak uyarmamız gerekir ki bu kartı sınırsız kullanamıyorsunuz. Diğer Avrupa şehirlerinde tek bir defa ücreti ödememiz sonucunda kartı sınırsız şekilde kullanabiliyorduk ancak burada durum farklı oldu, keza bir yere girmek isterken kartımızın bittiğini öğrendik, tabii şaşkınlık büyüktü. Kartınızı alırken birkaç seçenek sunuyorlar, sanırım yapacağınız ödeme miktarına göre yerlere girme hakkınızın sınırları belirleniyor.
Havasına bakarsak evet yağmurlu, kasvetli, sürekli bulutlu. Bizim gittiğimiz mevsim kış olduğu için bu kapalı havadan nasibimizi bolca aldık ama Mayıs sonu yapmış olduğumuz gezimizde yağmuru fazla göremedik neyse ki. Yağmuru da çok değişik, bir anda başlıyor hafif hafif yağıyor, sonra duruyor, 5-10 dakika sonra gene başlıyor, yani siz gezerken birçok farklı hava durumuna şahit oluyorsunuz.
Ve işte Londra'da ilk günümüz. Hayır tahmin ettiğiniz gibi Big Ben'i ya da Tower Bridge'i görmeye gitmedik, Chelsea'nin stadını görmeye gittik. Bir de o akşam maç vardı ve tabi futbol aşıkları olarak bilet bulma umudumuz da vardı ama maalesef bulamadık. Çoğu kişinin kombinesi olduğunu öğrendik, yani anlayacağınız zaten biletlerin çoğu sezon başında bitmiş oluyor. Ama sanmayın ki vazgeçtik, azmettik ve Fullham - Swensea maçına bilet bulabildik, tamam bir Chelsea bir Manchester değil ama sonuçta onlar da Premier Lig takımları:) Bizim için çok güzel bir anı oldu, İngilizlerin reaksiyonları, tezahüratları, oyunun çok nadir durması, futbolcuların düşmemek için yoğun çaba sarfetmeleri, futbolları vs. anlatacak çok şey var ama siz anladınız beni sanırım... Kişi başı 33 Pound ödedik ama yer süperdi. Bu arada unutmadan Swensea taraftarıydık.
Londra'nın dışında Oxford, Greenwich ve Wimbledon gezisi yaptık. Oxford'u şidddetle tavsiye ediyorum. Birçok tarihi bina üniversitenin bünyesinde yer alıyor. Şehir inanılmaz güzel, sakin ve huzurlu. Siz de o kadar gelmişken mutlaka burayı görün.
Wimbledon gezimiz de hiç unutamayacağımız bir gezi oldu. Tam bir tenis mabedi, bu kadar olabileceğini düşünmemiştik açıkçası, alanı rehbersiz gezemiyorsunuz, o yüzden biz de rehberin anlattıklarından bir çok bilgi aldık, umarım bir gün maçları izlemeye buraya geliriz, Wimbledon kesinlikle bu işin merkez üssü. Giriş bedeli 20 Pound, London Pass'e ücretsiz.
Anlatılmaz yaşanır demek istiyorum ama kısmen de olsa anlatmaya çalışacağım. Yılbaşı için insanlar nehrin kenarına havai fişek gösterilerini izlemek için geliyor. Ama burada dikkat etmek gereken konu geç kalmamak çünkü belirli bir kişi sayısından sonra güvenlik nedeniyle nehrin yanına insan almıyorlar. Gerçi gösterileri belirli bölgelere kurulmuş merkez televizyonlardan veya uzaktan izleyebilirsiniz ancak buralardan havai fişek gösterisi net gözükmüyor, bu yüzden erken gitmenizi tavsiye ederim. Saat 19:30 gibi oraya gittik, kalabalıktı, herkes kendine durabileceği bir yer bulma çabasındaydı ama bu çabanın gereksiz olduğunu kutlamalar esnasında gördük çünkü westminister bölgesinde o şovları her yerden görebilirsiniz. Herkes eğlenmeye başlamıştı, biz de keyifle onları izledik, ve sıra geldi saat 24:00'e. Geri sayım başladı, binaya yansıtılan rakamlarla hep bir ağızdan geriye sayıldı. Ve tam saat 24:00'de havai fişek gösterisi başladı, havai fişek deyip de sakın küçümsemeyin çünkü biz hiç böyle bir şov görmedik, yaklaşık 15-20 dakika kadar devam eden bir gösteriydi, şunu farkettik ki yılbaşı Londra için bir şov, prestij meselesi. Çok büyük paralar harcanarak harika bir şov hazırlanmış, birçok yerden havai fişekler çıkıyor, nehrin kenarından, teknelerden, London Eye'den... Çok çok güzeldi, imkanınız varsa bu deneyimi mutlaka yaşayın derim.
Yeni yıl kutlamalarının ardından her 1 Ocak'ta yapılan Yeni Yıl Yürüyüşü'nü izledik. Birçok dansçı, sanatçı, akrobat, ponpon kız, müzisyen ve öğrencilerin değişik konseptlerle sergiledikleri geçiş töreni renkli görüntüleri ile görülmeye değer bir organizasyondu.
Bu anlattıklarımızdan sonra şimdi gelelim Londra'ya....
1- Westminster Palace: Thames nehrinin hemen yanında bütün haşmetiyle karşınıza çıkıyor, akşam ayrı sabah ayrı güzel. Bu yapı günümüzde parlamento binası olarak faaliyet gösteriyor, araştırmamız sonucunda bazı zamanlarda içeriye ziyaretçi alınıyormuş ancak biz çok uğraşmamıza rağmen o zamanı yakalayamadık, eğer denk gelirseniz eminim içi de dışı gibi muhteşemdir.
2- Westminster Abbey: İngiltere'nin en meşhur kilisesi, sarayın hemen arkasında yer alıyor. 1066'dan bu yana her taç giymenin ve 16 kraliyet düğünü dahil olmak üzere diğer sayısız kraliyet kutlamalarının gerçekleştiği yer, ayrıca ulus tarihindeki en önemli insanların gömüldüğü veya anıldığı yer (http://www.westminster-abbey.org/our-history).
Kilise özel olmayı hak edecek görkeme sahip ve içinde birçok ince işçilik barındıran görmeye değer sanat eserleri bulunuyor. Giriş ücreti 16 Pound, London Pass'e ücretsiz.
4- Hyde Park- St. James Park -Regent's Park: Havanın soğuk olmasına rağmen parkların hepsine gittik, uzun uzun dolaştık ve hatta Regent's parkta İngilizlerle futbol maçı yaptık. Şehrin ortasında bu kadar büyük alanlara böyle parklar yapılmış olmasını ve halen korunmasını büyük bir takdirle karşıladık. Gerçekten çok keyifli, bir çok hayvanı görebileceğiniz, büyük küçük göllerin yer aldığı, sincapların dolaştığı harika parklar, bu parklar için mutlaka zaman ayırın. Ayrıca Hyde Park'ın köşesinde "Wellington Arch"ı görebilirsiniz. Buraya çıkılabiliyor, manzaranın güzel olduğu söylenmişti ancak biz çıkmadık. Bedel 4 Pound, London Pass'e ücretsiz.
6- National Gallery ve British Museum: Müze gezmekten hiç hoşlanmasanız bile Trafalgar Maydanı'nda yer alan National Gallery'i mutlaka gezin deriz, o kadar gelmişken bu meşhur müzeyi görmeden geçmeyin, biz müzelerden keyif aldığımız için sıkılmadan gezdik, çok büyük ve harika eserlerin olduğu bir müze, bir de söylemeden geçmeyelim bu kadar meşhur bir müzenin girişi ücretsiz. London Pass'e de audioguide ücretsiz.
British Museum da dünyaca ünlü bir müze, o yüzden bu müzeyi de gezmeden gelmemek lazım, müzeye giriş ücretsiz. Çok büyük bir müze o yüzden tüm müzeyi gezmek biraz zaman alabilir ya da bizim gibi hızlandırılmış bir tur yapabilirsiniz. Ayrıca bu iki müze konularında dünyanın en iyi koleksiyonlarına sahip.
8- Oxford Street ve Regend Street: Oxford Street Londra'nın en meşhur sokağı, sağlı sollu mağazaların olduğu, alışveriş yapılan çok güzel bir sokak, özellikle yılbaşı döneminde olduğumuz için çok da güzel süslenmişti, ancak bizi alışveriş çekmediği için bu sokaktan 2 kere falan geçmişizdir, eğer siz alışveriş meraklısıysanız bu sokağa bayılacaksınız. Ayrıca Regend Street de Oxford Street'i ortadan kesen bir sokak, o da aynı şekilde alışveriş için ideal bir sokak.
9- Covent Garden: Üstü kapalı büyük bir han düşünebilirsiniz, hanın içinde birçok mağaza restaurant vb. var, tabii etraf tıklım tıklım, bu alışveriş mekanının hemen yanında büyük bir boş alan var, bu boş alanda performans gösterilerine şahit olabilirsiniz.
10- Soho: Soho'yu bizim Taksim'e benzetebiliriz. Gerçi o kadar yer gezdik bir İstiklal Caddesi'nin benzerini göremedik, neyse ki Soho bir nebze de olsa bize Taksim'i hatırlattı. Çok güzel publar, cafeler, restaurantlar var. Londra'da publar saat 22.00'de kapanıyor. Ancak bir kısımın açık olduğunu da farkediyoruz. Özel izin gerektiği kanısına vardık. Neyse özet olarak Soho'suz akşam olmaz....
11- Natural History Müzesi: Kocaman yapay hayvanlar, devasa dinozor iskeletleri ve yaşama dair daha birçok görsel eserleri ile beraber güzel bir doğa tarihi müzesi. Binasının güzel mimarisi ile beraber girişin bedava olduğunu belirtelim.
14- Madame Tussauds: İşte bizim en çok eğlendiğimiz yer burasıydı. Mutlaka gitmelisiniz, özellikle kalabalık bir arkadaş grubu iseniz emin olun harika zaman geçireceksiniz. Burayı gezmek 2-3 saatinizi alıyor, bazı bal mumu heykellerinin inanılmaz gerçekçi olduğunu göreceksiniz, çok güzel ve komik resimler çekeceğinize eminiz. Ayrıca müzeyi gezdikten sonra çok güzel bir faaliyete katılıyorsunuz. Bir trene binip, tünelden devam edip Londra tarihine göz atıyorsunuz, çok etkileyici.
18- Chelsea ve Arsenal Stad Turu: Tabii bir klasiğimizi daha gerçekleştirdik:) Chelsea'de rehber eşliğinde gezilebilirken, Arsenal'de kafanıza göre takılabiliyorsunuz. Futbola düşkünseniz zaten buraları pas geçmeyeceksinizdir. Chelsea stat turuna katılım bedeli 18 Pound, London Pass'a ücretsiz, ancak biz kart içindeki bedeli bitirdiğimiz için mecburen tur bedelini ödemek zorunda kaldık. Arsenal stat turu ise 17,50 Pound, o da London Pass'a ücretsiz.
Camden Town ise daha punk, gene çok renkli, Camden Lock denen bölgesinde nehir atraksiyonu olan ve salaş yemek yeme alanı bulunan bir açık hava marketi. İkisi de görülmeye ve gezinmeye değer sokaklar.
21- Borough & Smithfield Market: Londra'nın açıkhava pazarları. Tıklım tıklımdı, bir şehri keşfederken pazarların önemini iyi bildiğimiz için buralarda zaman geçirmeyi atlamadık.
23- Shakespeare's Globe Theatre: Burası da aklımızda kalan bir yerdi.
William Shakespeare ile bağdaştırılan Shakespeare Globe 1599 yılında ünlü İngiliz yazar ve şair Shakespeare'e ait olan bir oyunculuk kurumu ile birlikte kurulmuştur (http://bizimlondra.com/globe-theatre-sheakspeare).
Tur eşliğinde gezebiliyorsunuz. Bedel 13,50 Pound. Aslında London Pass'e ücretsiz ama biz 2. seyahatimizde buraya uğradığımız için kartımız yoktu. Bu arada içeride bir de müze yer alıyor. Çok güzel bir yapı. Keşke imkan olsaydı da burada tiyatro izleyebilseydik.
24- Chelsea Flower Show: İkinci seyahatimizde tesadüfen bu organizasyonun olduğu döneme denk geldik, içeriye girmedik, yalnızca çevresinde turladık, ancak gördüğümüz kadarıyla içerisi çok kalabalıktı.
25- Horse Parade Guard: Binanın önündeki büyük bahçede atlı muhafızların töreni yapılmakta, vaktiniz olur ise zamanı ayarlayarak bu gösteriyi izleyebilirsiniz.
26- Science Museum: Burası da İngiltere'nin bilim müzesi, içerisinde hemen hemen her konuyla ilgili sergilenen birçok eser yer alıyor, kapanmasına yakın bir zamanda gittiğimiz için pek doyamadık ama gene de bir kısmını gezmiş olduk.
27- Churchill Museum and Cabinet War Rooms: Biz bu müzeden çok etkilendik, müzede yer alan balmumu heykeller çok gerçekçi, insanın o günlere gitmesine neden oluyor.
2. Dünya Savaşı sırasında Churchill savaşı bu yer altından yönetmiş (Wikipedia), görmenizi öneririm.
Kişi başı giriş bedeli 14,95 Pound. London Pass'a ücretsiz.
28- St. Paul Cathedral: İngiltere'nin meşhur katedrali, içi gerçekten çok gösterişli, turistlerin de ziyaret ettikleri yerlerin başında geliyor.
İngiltere Kraliyet ailesinin törenleri çoğunlukla Westminster Abbey'de yapılmakta ancak bazı törenler bu kilisede düzenlenmekteymiş (Wikipedia).
Kişi başı giriş bedeli 15 Pound. London Pass'a ücretsiz.
İçini maalesef gezemedik, dışarıdan çok güzel bir yapı. Eğer girmek isterseniz giriş bedeli 11 Pound, London Pass'e ücretsiz. Albert Hall'un karşısında ve Hyde Park'ın güneyinde bulunan Albert heykeli de ihtişamlıydı.
30- The Household Cavalry Museum: Bu müze için süvariler müzesi de diyebiliriz. Bir camın arkasından atları izleyebilirsiniz. Süvarilerin kıyafetleri, ekipmanları, materyaller vs. birçok detayı bu müzede bulabilirsiniz. Giriş bedeli 6 Pound. London Pass'e ücretsiz.
31- The Queen's Gallery: İsminden de anlaşılacağı gibi, müzede kraliyet koleksiyonuna ait resimler sergileniyor (Wikipedia).
Galeri Buckingham Sarayı'nda bulunuyor. Eğer kraliyet ailesine özel bir ilginiz varsa müze tam size göre ama bizim gibi çok da ilginizi çekmiyorsa, hızlıca gezebilirsiniz. Müzeye giriş bedeli 9, 25 Pound. London Pass'e ücretsiz.
Prenses Diana ölümüne kadar bu sarayda ikamet etmiş (http://www.hrp.org.uk/kensington-palace/history-and-stories/palace-people/diana-princess-of-wales/diana/).
Sarayın çevresinde yer alan Kensington Bahçeleri de çok güzel.
35-Broadway Şov: Londra'ya gelmişken mutlaka yapılması gereken bir diğer aktivite müzikallere gitmekti. Biz de kısa bir araştırma sonucunda Wellington Street'de bulunan Lyceum Theatre'da "The Lion King"i izlemeye karar verdik. Muhteşemdi, kesinlikle tavsiye ediyorum. Ayakta izleyerek kişi başı 30 Pound ödedik.
36- Southbank: Thames kenarında yürüyüş yapmak için en ideal yer, nehrin güneyi. London Eye'den London Bridge'e kadar keyifli bir yürüyüş yaptık.
37- The London Dungeon: Londra'da eğlenceli bir sürü atraksiyon var. Biz London Pass'da bulunun Dungeon'u terich ettik ve hayli de eğlendik. Canlı aktörler, oradan buradan fırlayan tipler, beklediğimizden iyiydi. Bunun dışında Escape, Sherlock Holmes müzesi gibi buna benzer diğer atraksiyonlar zaman yettiği ölçüde yapılabilir.
Mayıs 2013 tarihinde yaptığımız 2. İngiltere seyahatimizde Londra'dan Birmingham'a giderken Premiumtours'un "Stratford, Stonehenge, Bath & Cottswolds" gezisine katıldık. Stratford'da turdan ayrıldık ve Birmingham'a devam ettik. Fiyat ve zaman olarak bu bölgeleri görme açısından en uygun alternatif buydu. Tura kişi başı 85 Pound ödedik.
Stonehenge İngilizce'de "asılı taşlar" anlamına gelmekte, burası için büyük taşlardan oluşmuş bir çember diyebiliriz. Değişik bir yapı, detaylı bilgi alıp yapıyı incelemek daha keyifli olacaktır.
36- Southbank: Thames kenarında yürüyüş yapmak için en ideal yer, nehrin güneyi. London Eye'den London Bridge'e kadar keyifli bir yürüyüş yaptık.
37- The London Dungeon: Londra'da eğlenceli bir sürü atraksiyon var. Biz London Pass'da bulunun Dungeon'u terich ettik ve hayli de eğlendik. Canlı aktörler, oradan buradan fırlayan tipler, beklediğimizden iyiydi. Bunun dışında Escape, Sherlock Holmes müzesi gibi buna benzer diğer atraksiyonlar zaman yettiği ölçüde yapılabilir.
Mayıs 2013 tarihinde yaptığımız 2. İngiltere seyahatimizde Londra'dan Birmingham'a giderken Premiumtours'un "Stratford, Stonehenge, Bath & Cottswolds" gezisine katıldık. Stratford'da turdan ayrıldık ve Birmingham'a devam ettik. Fiyat ve zaman olarak bu bölgeleri görme açısından en uygun alternatif buydu. Tura kişi başı 85 Pound ödedik.
Stonehenge İngilizce'de "asılı taşlar" anlamına gelmekte, burası için büyük taşlardan oluşmuş bir çember diyebiliriz. Değişik bir yapı, detaylı bilgi alıp yapıyı incelemek daha keyifli olacaktır.
Stonehenge'den sonra "Bath" e gittik, doyamadığımız bir diğer yer de burasıydı. Turla gittiğimiz için zamanımız kısıtlıydı, o yüzden doyasıya gezemedik.
Bu harika şehir UNESCO dünya mirası listesinde yer almakta (Wikipedia).
Roma'dan kalma oldukça meşhur antik bir kaplıcası ve meşhur bir kilisesi var, ismi "Bath Abbey", orayı da görmenizi öneririm, tam meydanda yer alıyor. Bath ile ilgili detaylı bilgileri şu linkten öğrenebilirsiniz: http://visitbath.co.uk/
Ve son durağımız "Stratford Upon Avon" idi. Burası da Shakespeare'in doğduğu şehir. Biz burada turdan ayrıldığımız için Birmingham'a giden trene yetişmemiz gerekiyordu ve bu nedenle buraya da doyamadan ayrıldık. Stratford'da Sheakspeare'in doğduğu evde kısa ama çok güzel bir tiyatro gösterisi izledik ve sokaklarını gezebildik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder