29 Ocak 2015 Perşembe

Liverpool

Manchester'dan akşam yola çıktık, aşağı yukarı 1,5 saat kadar sonra Liverpool'daydık. Ulaşımı Nationalexpress ile yaptık. 2 kişi 14,20 pound ödedik. Gelir gelmez vakit geç bile olsa kendimizi ilk keşif için sokaklara attık. Hava çok soğuktu ve karnımız inanılmaz açtı, her Avrupa ülkesinde yaşadığımız genel sorun burada da kendini gösterdi, maalesef merkezde yemek yiyebileceğimiz açık bir restaurant bulamadık ve gene yönümüzü China Town'a yönelttik. Sokağın girişinde Chinese Arch'ı gördük. Ama burada da hüsran yaşadık, hemen hemen hiçbir yer açık değildi, işte bu durumlarda ülkemin kıymetini daha iyi anlıyorum. Neyse ki birkaç dükkandan ışık geldiğini farkettik veeee evet açıktı, nasıl sevindiğimizi tahmin edersiniz, bir de üstüne yemekler de çok güzeldi, iyice karnımızı doyurduk ve tekrar sokaklara attık kendimizi.


Yemekten sonra sahile gittik, malum Liverpool'un limanı meşhur, açıkçası gece pek bir canlılık göremedik, daha doğrusu sokakta göremedik, kapalı mekanları bilemiyorum tabii. Ertesi gün Anfield'e yani Liverpool'un stadına gitmeye karar verdik, bu seferki turumuz da şöyle bir fark vardı, bizim gittiğimiz gün sponsorlar için yapılan bir organizasyon vardı o yüzden stadın sadece bir kısmından çimlere girebildik, yani yedek kulübesine gidemedik ama onun yerine antreman sahalarını gezdirdiler, sanırım bu çok daha keyifli bir gezi oldu, rehberlerimiz de çok iyiydi, sohbet ortamında geçti gezimiz. Kişi başı 20 Euro ödedik.


Stad gezimizden sonra kendimizi yağmurlu Liverpool sokaklarına attık, müzeler bir merkezde toplanmış, biz de hemen oraya gidip World Museum ve Walker Art Gallery'e (ücretsiz) girdik, her ikisi de çok güzeldi. Galeride önemli sanat eserleri bulunmakta ve eğer çocuklarınız varsa World Museum'da vakit geçirmek çok keyifli olacaktır. Doğa ve fiziksel bilimler, astronomi, uzay, jeoloji, biyoloji, arkeoloji vb. çok geniş bir koleksiyona sahip. Müze içerisinde yer alan özel atraksiyonlara girmek istemezseniz müze ücretsiz. Ancak bunları da göreyim derseniz ekstra ücret ödemeniz gerekmekte. Bu müzede bir de Planetarium var, burası da dünyamızın oluşumundan günümüze kadar olan değişimlerin dijital projeksiyon sistemiyle anlatıldığı bir yer.



Oradan çıkınca gözümüze kütüphane çarptı. Manchester'daki kütüphaneden sonra bunu da görmek istedik, bu da gayet güzel bir kütüphaneydi, birkaç katlı modern bir yapıydı.


St. Georges Hall bu bölgedeki diğer bir önemli yapı.


Diğer görülmesi gereken yer ise Liverpool Anglikan Katedrali, tahminimizden çok daha büyük bir katedraldi, içi de dışı da çok görkemliydi.
Kilise Birleşik Krallık'ın en büyük ve dünyanın da 5. büyük kilisesi. Kilisede 2 org var, bunlardan Grand Organ Birleşik Krallık'ın en büyük orgu ve 10267 borusuyla dünyanın en büyük operasyonel orgu olarak kabul ediliyor. Çanları da dünyanın en ağırları ve en yüksekleri olarak kabul ediliyor http://www.liverpoolcathedral.org.uk/.



Gene yolumuza liman ile devam ettik, bir de gündüz gözüyle görmek gerekiyordu tabii, limanın adı Albert Dock, gündüz gördüğümüz hali geceki halinden çok daha keyifli geldi. Limanda Yellow Duck adındaki araç dikkatimizi çekti, hem karada hem de denizde kullanılabilen turistik bir araç, biz binmedik ama değişik bir deneyim olabilir. Bu arada unutmadan Liverpool limanında küçük bir "London Eye" da var.


Limana geldikten sonra kendimizi hemen Liverpool Müzesi'ne ve Maritime Museum'a attık. Her iki müze de çok güzeldi, zamanımızın olmamasına üzüldük, saatler geçirilebilir gerçekten. Maritime Museum'da Titanic faciası ile ilgili bir sergi vardı, çok etkileyiciydi. Bu müzede Liverpool limanı anlatılmakta, gemi maketleri, resimler, tarihi bilgiler vb. birçok bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Liverpool Müzesi de aynı şekilde başarılıydı, burada da askeri malzemeleri, Liverpool'un en eski alayları hakkında bilgileri, tren ulaşımını, çağlara ait eserleri, Liverpool tarihini vb. görebilirsiniz. 



En son Tate Museum'a girdik, modern sanat olmazsa olmaz:) http://www.liverpoolmuseums.org.uk/.


Şehrin diğer önemli yapısı Town Hall, yani belediye binası. Ayrıca düğünler, konferanslar, eğitimler vb. birçok organizasyona da ev sahipliği yapıyor.


Ve Cavern Club, Beatles'ın meşhur olmadan önce uzun süre sahne aldığı bu barda bu kadar keyif alacağımızı düşünmemiştik, başarılı bir arkadaş Beatles şarkıları söylüyordu, aslında burası bir nevi müze olmuş, keza Beatles müzesi de ayrı olarak var ama biz yetişemediğimiz için giremedik, sonra bu bara girince günü kurtardığımızı düşündük. Mutlaka oturup bir şey içmenize gerek yok, sadece gezip çıkabilirsiniz, yani tam bir turist mekanı olmuş, biz bira ve Beatles müzikleri eşliğinde çok güzel bir akşam geçirdik.


Şehrin merkezinde ki diğer dikkat çeken yapı radyo kulesi.


Unutmadan bir de Millenium Katedrali var, katedralin içini gezmedik ama dışarıdan tamamen farklı bir katedral olduğu anlaşılıyor. Onun dışında sokakları bol bol yürümek için uygun diğer güzel bir şehirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder