4 Aralık 2018 Salı

Leiden - Gouda - Giethoorn

GIETHOORN

İşlerin yoğun olduğu bir dönemde nerelere gitsek derken Ensar kardeşim burası ile geldi karşıma, hadi gidelim dedik hemen. Yakın olmadığını belirtmeliyim, 3 saat kadar bir tren yolculuğu var. Burası için bir gün boyunca her yerde geçen 39 €'luk Holland Travel Card satın aldık. Ben daha sonra Utrecht'e geçtim ki kartı dibine kadar kullanalım:) Trenden indikten sonra hemen önünden kalkan belediye otobüsü ile bu ufak ve güzel kasabaya geldik. Gelir gelmez bir sürü tekne turları satan yerler gördük ve hemen girişteki ilk satış yerinde tekne kalmamıştı. Sonra baktık ki bir grup tekne ile geziyor, bir grup da tekneyi kendi kiralayıp kullanıyor. Bize kendimizin kullanması daha cazip bir atraksiyon olarak geldi ve yol boyunca devam ederek bireysel satıcılar ile anlaşma yoluna gittik ve iki saati 25 €'ya bir adamla anlaştık..




Başları çok efsane..çarpışan arabalar gibi. Durmadan bir tekneye yahut kıyılardaki tahtalara çarpıyorsunuz. Dümeni sağa çevirince sola, sola çevirince sağa gidiyor. Motor kolunu bir tarafa çevirince ileri veya geri gidiyor. Gerçekten başta çok bocaladık ve bayağı nehri kilitledik falan, isyan ettirdik açıkçası.. Şunu da belirtmekte fayda var kanallar çok dar ve tek yöne hareket ediliyor genelde, siz de sabırlı bir şekilde kasabadan çıkana kadar önünüzdekileri beklemek zorunda kalıyorsunuz.




Daha sonra hem Ensar hem de ben tekneye oldukça hakim olup, sollamalar ve dönüşler gibi bıçkın hareketler yapmaya başladık. Çok iyiydi.. Hollanda'da yaptığım en zevkli atraksiyonlardan bir tanesiydi. Özellikle göl tarafına çıkmadan, daha çok dar kanalların arasında kontrol sağlamaya çalışmanızı öneririm. Uzun kısa rotaları var ama uzatmaya gerek yok, 2 saat tutup kasabanın oralarda takılmak en makulü gibi geldi bize.



Tabii çok keyif alıp, uzatınca bayağı bir geciktik ama adamlar bir şey demedi, nasıl keyif aldınız mı dediler..Gözünü sevdiğimin Avrupalı medeni insanı:) Dediğim gibi çok güzeldi, zamanınız varsa buraya uğrayarak kendi teknenizi kiralamanızı öneririm.

Daha sonra çıktık kasabanın içinde yürüdük ve fotoğraflar çektik, bir şeyler atıştırıp bu tatlı kasabadan tatmin olmuş bir şekilde ayrıldık..
Unutmamakta fayda var bot atraksiyonu olduğu kadar, evleri ve jeografik yapısıyla da çok panaromik bir kasaba. Ayrıca birçok turun da bizimkileri buraya getirdiğini gördük, çok fazla Türk vardı.


LEIDEN

Bir günümü Leiden ve Gouda'ya ayırdım. Aslında yakın yerler değil ama trenle çok fazla sürmüyor. Tabii trene giriş çıkışlarda bir bilet oyunu keşfettim:) Bir bilet iki basımlık, haliyle genelde bindiğim Schipol'da basma olmadığı için aynı bileti gir - çıka kullanarak büyük karlar edebilirsiniz, zira bir bilet 6-7 €'dan aşağı değil. Yakalanırsanız öperler ama hatırlatırım:)

İlk durağım Amsterdam'a yarım saat mesafedeki Leiden oldu. Beklentimin çok üstünde bir şehirdi. Her yerde pazarlar, restaurantlar, cafeler vardı ve ortam cıvıl cıvıldı. İnsanların tercih ettiği yerlerden bir tanesi. Zaten Hollanda'da görülmesi gereken yerlerde üst sıralarda yer alıyor.

İner inmez ilk durağım De Valk adlı yel değirmeni oldu. Uzun süre bu ülkede zaman geçirince bir esprisi kalmıyor yel değirmenlerinin, girişi 4 €.


Buradan çıkınca halkı takip ettim açıkçası ve ilk durağım bir alışveriş sokağı olan Haarlemmerstraat oldu.


Buradan şehrin kalbi olduğunu anladığım Rijn Nehri'nin bir çakışma noktasına geldim. Çok güzel bir yerdi. Aynı zamanda burada tüm nehir kenarlarına ve sokaklara pazar kurulmuştu. Her zamanki gibi pazardan atıştırmalık, meyve falan alarak yoluma devam ettim.



Devamında şehrin en önemli yapısı olan Pieterskerk'e geldim. Beklentimin üstünde başarılı bir kiliseydi. İçeride geceler, müzik dinletileri, konferanslar gibi 'event'ler yapılıyor, Girişi 4 €.
Saint Peter'a adanmış Leiden'deki geç-Gotik bir kilisedir. Bugün, papaz John Robinson'un gömüldüğü yer olan Pilgrim Babaları'nın kilisesi olarak biliniyor. Aynı zamanda bilim adamı Willebrord Snellius'un mezar yeridir. Mevcut binanın inşaatı 1390'da başlayarak yaklaşık 180 yıl sürdü (Wikipedia).


Asıl bu şehrin en güzel ve can alıcı noktası; özellikle kilise etrafında birçok sokak duvarına şiirler yazılmış olması. Şehre renk kattığı açık, kilise etrafındaki daracık sokakları ve tarihi evleri ile şehrin en güzel bölgelerinden biri olduğunu söyleyebilirim.



Hemen kilisenin oralarda bir Rijkmuseum da Leiden şehrine açmışlar. Girişi 12.5 €. Mısır koleksiyonu görülmeye değer.


Rijk Müzesi'nden devam edince Hortus Botanik Bahçesi'ne ulaşıyorsunuz. Çok popüler atraksiyonlarından bir tanesi. Girişi 7.5 €. İçinde bir gözlem evi bulunuyor.
Hollanda'nın en eski botanik bahçesi ve dünyanın da en eski botanik bahçelerinden bir tanesi (Wikipedia).
Botanik bahçesinin yakınlarında Leiden Üniversitesi de bulunuyor. Şöyle bir yürünür oralarda.
Üniversite 1575 yılında kurulmuş (Wikipedia). 


Şehirde bir de ufak bir kale bulunuyor. Bu kalenin adı De Burcht. İçinde ve etrafında yürüyebiliyorsunuz ama çok yüksek bir tepeye yapılmadığı için bütün şehrin manzarasına hakim değil. Kalenin arkasında oldukça güzel mimarisiyle Gotik Hooglandse Kilisesi bulunuyor. Buraya da uğrayabilirsiniz. Bu bölgedeki diğer kiliseler de olduğu gibi bu kilisenin içinde de müzik dinletileri yapılıyor.



Buradan devam ederek Stadhuis'i, bir tane de eski bir yel değirmeni ve bir şehir giriş kapısını gördüm ve kapının bulunduğu yerden tren garına doğru devam ettim. Kanal üstlerindeki açılır kapanır köprüler dikkatimi çeken diğer yapılar oldu.


Naturalis adlı Doğa Tarihi Müzesi, Etnografya Müzesi, Boerhaave adlı bilim müzesi, tekstil endüstrisi ile ilintili Het Leids Weverhuis, American Pilgrim Müzesi gibi daha birçok müzeye ev sahipliği yapan bu şehirde, kalan zamanımı kanallar etrafında yürümeye ve bu güzel şehirde dolaşmaya ayırdım, zira pişman değilim, burası da oldukça gezilesi, güzel bir şehir.



GOUDA

Leiden'den ayrılıp öğleden sonra Gouda'ya geçtim. Buraya iki trenle aktarmalı gidiyorsunuz. Buranın en büyük olayı tartışmasız Sint-Janskerk Kilisesi. Özellikle muhteşem vitrayları çok göz alıcı, başlı başına devasa bir gotik yapı. İçeride müzik dinletileri yapılıyordu. Hollanda'nın kiliseleri açıkçası diğerlerinin yanında sönük kalsa da bu kilise en güzeli diyebilirim. Girişi 7 €.
UNESCO koruması altındaki kilise, Gouda'nın koruyucu azizine, Vaftizci Yahya'ya adanmıştır ve 15. ve 16. yüzyıllarda inşa edilmiştir. 1552'de, arşiv dahil, kilisenin büyük bir kısmı yandı. Erken dönemdeki çoğu bilgi Ignatius Walvis'in günlüklerinden alınmıştır. 1350 civarında bir kule inşa edildi (sadece alt kısım kalıntıları). 1485 yılında kurum bugünkü koro için inşa edildi. Bu genişleme, kiliseyi 123 metre ile Hollanda'nın en uzunu yaptı (Wikipedia).




Kilisenin de yer aldığı Grote Markt şehrin kalbi ve en güzel yeri diyebilirim, zaten Gouda'da öyle çok yer yok, açıkçası ya bu meydan için ya da peynir almak için geliyorsunuz. Meydanın hemen göbeğinde Stadhuis isminde, meydana renk katan küçük bir bina var. Eski Belediye Binası. Bugün için sanırım düğün ve davetlerde kullanılıyor.



Bunun dışında gene Markt'ın etrafındaki evler çok şirin, sempatik bir meydan olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda bu meydanda bir de pazar kuruluyor. Tabii şehrin en meşhur mamulü Gouda Peyniri pazarda baş rolü oynuyor. Bunun dışında peynir satan bir iki dükkan daha gördüm.




Meydanı ve çevresindeki şirin sokakları bitirdikten sonra pek bir şey kalmıyor, her Hollanda kasabasında olduğu gibi kanalların kenarında takılıp döndüm, 3-4 saat yeter bu şehre.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder