7 Aralık 2018 Cuma

San Francisco ve Napa Valley

Ablamın iş yerinden izin alması ile beraber San Francisco maceramız başlamış oldu. İlk durağımız ise şehre 30 km mesafede olan Carmel ve Monterey kasabaları oldu. Kıyıları, evleri, sakinliği ve güzel manzaraları ile çok huzur dolu bir yerdi. Gittiğimiz zamanla alakalı olabilir ama birçok emekli insan gördük buralarda, bir tatlı huzur almaya gelmişler sanırım. Buralara gelince yapılacak en iyi şey kasaba merkezlerinde ve sahillerde bir turlamak, bir de deniz ürünleri restaurantında bir şeyler yemek olabilir, daha çok şehrin kaosundan kaçmak için gelinecek bir yer.



Daha sonra San Francisco'ya geçtik. Tabii o zamanlar çok genç ve gezi hayatımın başında olduğum için birçok yeri kaçırdım açıkçası ama olsun her şeyin başlangıcı biraz sancılıdır. Moskova'da bir sene kadar kalıp gece hayatından başka hiçbir şey yapmadığım düşünülürse gene burası daha iyi..

San Francisco'ya Golden Gate Park ile başladık, bazı filmlere de sahne olmuş bir park, aynı Central Park konseptinde, ama bu şehir Manhattan kadar beton yuvası olmadığı için tek kaçılacak yer değil. En iyi bölümü ise içindeki Japanese Tea Garden. Bu tarz japon bahçeleri arasında gördüğüm en iyilerden bir tanesiydi. Bunun dışında parkın içinde Botanik Bahçesi, De Young Müzesi ve Steinhart Akvaryumu bulunuyor.




Daha sonra ablamın en yakın arkadaşı olan Kerem abinin evine gittik, manzarası çok güzeldi evinin. Lafladık ve gece bir yerlerde kokteylimizi içtik, keyifli bir gündü.


Diğer gün ablam bir gezi otobüsü satın alalım dedi ve ablamın dediği de olur genelde:) Ben de hayatımın ilk ve son şehir içi tur otobüsünü San Francisco'da almış bulundum, artık tüm mekanlara ya yürüyorum ya da toplu ulaşımla gidiyorum. 

İlk durağımız liman ve oradaki Ferry Building Marketplace ve AT&T Beysbol Stadyumu oldu. Özellikle 'Ferry Marketplace' çok güzel bir pazar ve bir şeyler yemek, içmek için öneririm.(https://www.ferrybuildingmarketplace.com/)


Belediye binasının oradan geçtik. 1915 yılında açılan ve 1880'lerin Amerikan Rönesansı'nı 1917'ye kadar özetleyen bir Beaux-Arts anıtı. Amerika Birleşik Devletleri'nin Capitol Hill kubbesinden 42 feet daha uzun (Wikipedia).


Sonrasında Mission Dolores Kilisesi'ne geldik. Misyon Dolores, San Fransisco'nun dini, sivil ve kültürel yaşamında her zaman merkezi bir konuma sahip olan bir kilise. Misión San Francisco de Asís, 29 Haziran 1776'da Peder Junipero Serra'nın yönetiminde kuruldu. Kaliforniya'daki en eski orijinal dokunulmamış misyon binası ve San Francisco'nun en eski binası konumundadır. (https://www.missiondolores.org/)


Buradan Victorian ve Edwardian evlerinden oluşan eski evlerin sokaklarında gezmeye başladık. Bunlara 'Painted Ladies' deniyor. 3 veya daha fazla değişik boyanmış sıralı eski tahta evler bunlar. En meşhur sırası ise Alamo Meydanı'nın orası, oradan çekilen poz genelde internette karşınıza çıkan fotoğraf, önemli atraksiyon noktasından bir tanesi.



Buradan Seal Rocks plajına geçtik, devamında China ve Baker plajları bulunuyor. Golden Gate köprüsünü en iyi göreni Baker plajı. Bol dalgalı tam okyanus plajları.



Daha sonra gene Holywood'un etkisiyle bir Amerika abartısı olan Golden Gate Köprüsü'ne geldik. Tamam güzel bir köprü, tarihsel açıdan önemli, tamam kırmızı ama neticesinde bir asma köprü, bana nedense Oakland Köprüsü daha değişik geldi. Fakat şehrin en önemli simgesi ve burayı gelmeyeni dövüyorlar. Yolun karşısına geçtikten sonra bir foto alanı yapmışlar, oradan çekiyorsunuz fotoğrafınızı ve biz buraya da geldik diyorsunuz:)
Şu anda, dünyadaki en uzun yedinci asma köprüdür. Köprü uzunluğu 2,73 km, ayaklar arasındaki uzaklık 1,28 km'dir, yüksekliği 235 metreyi bulur. Taşıt trafiği için altı şerit vardır. Köprü, San Francisco'yu Marin County'nin kuzey bölgeleri ve daha seyrek bir yerleşim olan Napa ve Sonoma Valley ile birleştirir. (Vikipedi)




Buradan sonra şehrin içinde gezerek, Grace Kilisesi'ni gördükten sonra otobüs turumuzu bitirdik ve Alcatraz turumuza başladık.


Alcatraz Adası (İngilizce: Alcatraz Island), 1861-1963 yılları arasında cezaevi olarak kullanılmış bir adadır. San Francisco Körfezi'nde sahile 2,4 km uzaklıkta 9 hektar alana yayılmış olan Alcatraz Adası, ABD'nin en ünlü hapishanelerinden biri olma özelliğini taşıdı. Alcatraz Adası, birçok ünlü suçluyu "ağırlamıştır". Bunlardan bazıları; Al Capone, Doc Barker, "makineli tüfek" George Kelly, "kuş adam" ya da Alkatraz Kuşçusu olarak bilinen Robert Franklin Stroud, Bonnie ve Clyde ikilisinin şoförü Floyd Hamilton ve Alvin Karpis gibi isimlerdi.
Hükümlülerin sayılarla isimlendirildiği Alcatraz'da çok basit temel gereksinimler dışında hiçbir ayrıcalık yoktu. Cezaevi kitaplığından yararlanmak için bile en az beş yıl sorun çıkarmayan bir mahkûm olma şartı aranıyor, aşırı akıntıyla çevrili adadan kaçışın çok zor olduğu hapishane koşulları, esir kamplarına benziyordu. Sığınma yeri, yemek, kıyafet ve sağlık yardımının dışında hiçbir şey verilmiyordu. Çoğu mahkûm, günün 23 saatini hücresinde geçiriyordu. Ancak fırsat gelirse, dışarıya -temizlikçi olarak- bir saat kadar çıkabiliyorlardı. Ana binada kapılar ve pencereler, demir parmaklıklarla kapalıydı. Burada ve gözetleme kulesinde silahlı görevliler vardı. Adanın etrafı ise soğuk körfez suları ve bolca köpekbalığı ile çevriliydi. Şu sıralar turistik mekan durumunda olan Alcatraz’dan 14 adet kaçma girişimi olmuştur. (Vikipedi)

Açıkçası burası özellikli bir yerdi, dünyadaki en sıkı hapishanelerinden bir tanesi. Şimdi daha beterlerini yaptıkları için artık buraları turistik olarak kullanıyorlar. Tekneler ile ulaşabileceğiniz adaya kişi başı yaklaşık 40 $'a iki buçuk saatlik tur alıyorsunuz. İçerisi oldukça ilgi çekici ve tüm kaçma, yaşantı ve gangsterlerin hayatını dinleyebiliyorsunuz. Burası da gelinmesi gereken yerlerin başında geliyor. Tekneden şehir manzarası da oldukça güzel gözüküyor.
Şu siteden detaylı bilgi edinebilirsiniz; https://www.history.com/news/native-american-activists-occupy-alcatraz-island-45-years-ago. 







Dönüşünde ise teknelerin ulaştığı yerin hemen yanındaki Pier 39'a gidiyoruz. Aslında Fisherman's Wharf adlı bu geniş rıhtımda birçok iskele var ama bu iskeleyi eğlence ve turistik amaçlara ayırmışlar. Şehrin en bilinen noktalarından bir tanesi. Burada bir akvaryum bulunması dışında deniz aslanlarının toplandığı bir bölüm var, oraya yaklaşıyorsunuz ve çıkarttıkları garip sesleri dinleyerek birbirleri ile itişmelerini, oynaşmalarını izliyorsunuz. Çok güzel bir yer. Ama benim bu iskeledeki en beğendiğim şey sokak sanatçıları oldu, bu zamana kadar o kadar kalitelilerini gördüm ancak inanın hala hayatta karşılaştığım en iyi sanatçı grubunun burada olduğunu söyleyebilirim, belki şansına belki de o an ruhuma öyle denk gelmiştir, onu bilmem. Hemen ilerisindeki Pier 45'de ise bir tarihi gemi ve denizaltı bulunuyor. Bunun dışında sahilde birçok Amerika kıyı limanında olduğu gibi devasa savaş gemileri gözünüze çarpacaktır. Biz denizlerin en büyüğüyüz mesajıdır o.. Bununla beraber buraların yengeci, deniz kabukluları meşhur, o tarz bir şey yiyecekseniz bu bölgede bir sürü yer bulunuyor.




Buradan da dönen kavşaklı yol mu desem, yılan gibi kıvrılan yol mu desem bilemedim; düz inmek yerine kıvırmışlar yolu, yanında çiçekler ve güzel evler ile çok fotografik bir yol yapmışlar. Zaten şehrin en meşhur yerlerinden bir tanesi, Lombard Street, görüp yolumuza devam ettik.


Hemen bu sokaktan aşağıya doğru devam edince Little Italy ve China Town'a ulaşıyorsunuz. Özellikle China Town gördüklerim arasında en iyilerden bir tanesiydi. Daha sonra Union Square'e gittik ve oradaki Cheseecake Factory'de doğum günümü kutladık. Bu meydan da merkez noktalarından bir tanesi. 


Diğer gün Financial District ve civarında yürüyüş yaptık. Buradaki en önemli ilk yapı Coit Kulesi'dir. Telegraph Hill mahallesinde 64 metrelik bir kuledir. Pioneer Park'daki kule, 1932-1933 yılları arasında, San Francisco şehrini güzelleştirmek için Lillie Hitchcock Coit'in vasiyetini kullanarak inşa edilmiştir. 29 Ocak 2008 tarihinde Tarihi Yerler Ulusal Kayıt'a eklenmiştir. Ayrıca Coit Memorial Kulesi olarak da bilinen yapı San Francisco'nun beş büyük yangınında ölen gönüllü itfaiyecilere ithaf edilmiştir. (Wikipedia)

Diğer önemli yapısı ise Transamerica Piramiti. Çok güzel bir bina ve bu iki yapı San Francisco'nun silüetine en önemli katkıyı yapıyorlar. 


Bütün bunları saydıktan sonra San Francisco'nun en güzel özelliği olan yokuşlarından bahsetmeden geçmek olmaz. Şehrin her tarafı yokuş ama çok tatlı bir yokuş, iniyor çıkıyor, iniyor çıkıyor, muhteşem bir görsel sunuyor. Bu durumdan dolayı tramvay yapmışlar ve şehre güzellik katan diğer bir öge de bu olmuş. Zaten Amerikan filmlerindeki olmazsa olmazlardan bir tanesi de buradaki araba kovalamaca sahneleri, arabalar uçup durur falan. Mutlaka bir kez tramvaya binmeli ve olabildiğince bu yokuşlarda yürüyüşler yapmalı..
Evsizleri ve gay'leri de unutmayalım. Castro adlı bir yer var ve eşcinsel bölgesi diyebilirim, kendilerine bir şehir yaratmışlar burada, çok güzel bir yer, ayrıca dünyanın en büyük eşcinsel mahallesi, yol üstü bir uğradık ve yolumuza devam ettik. Evsizler ise her yerde ama her yerde, bildiğiniz gibi değil, normal nüfustan daha kalabalık gibi geldi bana. Aslında devlet bunlara sığınacak yer veriyormuş ama uyuşturucu ve alkol alamadıkları için oraya gitmiyorlarmış, Allah kimseyi düşürmesin diyelim.
Diğer dikkatimi çeken şehir mimari unsuru ise evler oldu. Çok eskiler ve hepsinin bina cephelerinde yangın çıkışları var, şehir ile birleşince çok güzel bir görüntü sunuyorlar, filmlerinde betimlenen diğer bir şey de bu evler.
Amerika'nın büyük şehirlerinden senelerce izlediğim filmlerden dolayı mı etkileniyorum yoksa gerçekten etkileyici şehirler mi bir türlü çözemedim..






San Francisco'yu bitirdikten sonra annemin arkadaşının çalıştığı bir üniversite şehri olan Davis'e yöneldik. Tam bir yol motelinde kaldık ve diğer gün Sacramento'yu dolaşma şansı bulduk. Sacramento Kaliforniya eyaletinin başkenti, ne var derseniz pek bir şey yok. Eski Sacramento'yu bir gezdik. Tarihi dokuyu korumuşlar burada, eski şehrin içinde dolanıyor, Amerika'nın tarihi dokusu ile ilgili fikir sahibi oluyorsunuz, ama tarihleri yeni olduğu için biraz yetersiz kalıyor tabii.




Şiddetli bir yağmur bastırınca eyalet yönetim binası olan California State Capitol'ü arabadan görmek zorunda kaldık.
Sacramento'da yer alan Neoklasik yapı, kuzeyde L Sokağı, güneyde N caddesi, batıdan 10. cadde ve doğudan 15. caddede konumlanan Capitol Park'ın batı ucunda 1861 ve 1874 yılları arasında tamamlanmıştır (Wikipedia).
İçinde girişi bedava olan bir de müzesi bulunuyor. 


Ve Napa Vadisi'ne doğru yola koyulduk. Bu vadinin olayı şarap ve şarap tadımlama serüvenleri. Upuzun bir vadi ve ortasında bir yol var. Yolun başında tadıma başlıyorsunuz ve sonuna geldiğinizde artık düz çizgide yürürseniz bravo, bol bol tattırıyorlar, bizim Türkiye'deki 'sen çok içtin yeter kardeşim' yok. Kaliforniya şarabı benim dünyada en çok beğendiğim şarap konumunda. Gençliğimden beri bolca içme fırsatı buldum. En sevdiğim yönü ise bir marketten 5-7 dolara 5 litre şarap alırsınız ve aylarca içersiniz, bu kaliteyi bu fiyatlara başka hiçbir yerde bulamazsınız. Zaten özellikle Cabarnet Sauvignon'u çok meşhur ve ödülleri bulunuyor.


Şarap turu için seçtiğimiz firma Robert Mondavi oldu. Şarap bağlarını, yapım yerlerini, yıllandırma mahzenlerini gezdiğimiz ve en sonunda şarap tattığımız 75 dakikalık bu tura kişi başı 40 $ ödedik. İşletmenin müdürü, turu yapanın olmaması nedeniyle 'ben yapacağım' dedi ve birçok bilgi aktardı bize. Aldığım en iyi turlardan bir tanesiydi. Unutamadığım anekdotlardan bir tanesi ise; evine gelen misafirlere 5 dolarlık şaraba 1500 dolar, 1500 dolarlık şaraba ise 5 dolar diyormuş. Çok iyi eksperler dışındakilerin hepsi 5 dolarlık şaraba methiyeler düzüyormuş. Bu işin ne kadar psikolojik bir şey olduğundan bahsetmişti. Pahalı olana kendimizi şartladığımızı, oysa ki ucuza da çok iyi şarapların olduğunu söylemişti. 
Doğal olarak çok güzel bir vadi burası, her yerde şarap bağları var, birçok romantik tur yapanların da tercih yerlerinden. Güzel oteller ve restaurantlar var, hafta sonları nefes almak için iyi bir yer.
Bu bağlardan hangi parselin o senenin en güzel şarabını çıkaracağı hiç belli olmazmış, tutturan ödülü alıyormuş, bilimsel bir şeyler anlattılar ama o kadarını kafamda tutamadım, ben içiciyim sadece.. Şaraplar çok güzeldi gerçekten, zaman yaratırsanız uğramanızı önereceğim bir yer. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder