19 Ekim 2014 Pazar

Puno

Lima'da 1 gün geçirdikten sonra akşam Puno şehir merkezine yaklaşık 45 km uzaklıktaki Juliaca'ya uçtuk. Oradan da kolaylıkla bulduğumuz minibüs ile (havaalanının hemen önünde bulunuyor) Puno'ya gittik. Puno'ya geç bir saatte vardığımız için ve ertesi gün saat 06.30 gibi bir saatte kalkmamız gerekeceği için dışarı çıkmadık. Puno'yu kısa da olsa ertesi gün turumuz bittikten sonra akşam kalkacak otobüsümüze kadar gezebildik.
Puno aslında Titicaca Gölü nedeniyle turistlerin uğrak noktası olmuş bir yer. Göl buraya çok yakın, o nedenle konaklama genelde Puno'da yapılıyor. Bizim de burada kalma nedenimiz göl turumuzdu.
Titicaca gölü hem Peru hem de Bolivya sınırlarında bulunuyor, çok büyük bir göl. Peki neden herkes bu gölü görmeye gidiyor derseniz, nedeni "yüzen adacıklar", "adalar" ve buralarda yaşayan ve kültürlerini korumayı başarmış "Uros Halkı"
Uros, yüzen adacıkları savaşçı İnkalardan korunmak maksadıyla bir araya getirerek oluşturmuş. Karaya yerleşmeyi reddediyorlar (Wikipedia)
İşte turlar turistleri bu adalara götürüyorlar.
Puno'nun yüksekliği 3830 metre, Titicaca Gölü'nün yüksekliği ise 3812 metre, Titicaca gölü dünyanın en yüksek gölü olarak geçiyor (Wikipedia).
Buralarda yükseklik nedeniyle nefes almanın zor olduğunundan bahsediyorlardı. Bir de Lima havaalanında nefes almayı kolaylaştıran ilaç reklamlarını görünce tabii bizde de bir endişe oldu açıkçası, bir de otelde oksijen tüpü görünce gerilmedik değil:) Ancak Puno'ya geldiğimiz gece herhangi bir zorluk yaşamadık. Yerel halkın nefes alma konusunda rahatlatıcı etkiye sahip olduğuna inandıkları coco çayını içtiklerini veya coco yaprağını çiğnediklerini okumuştuk. Otelde bulunan coco yaprağını çiğnedik, bence fena değildi. Bu arada gece geldiğimiz için hava çok soğuktu, Lima'daki ılıman iklimden sonra donduk diyebilirim. Neyse nefes alma durumuna dönersek, dediğim gibi Puno'da zorluk çekmedik ancak ertesi günü gittiğimiz göl turunda biraz zorlandık, ancak zorlanmayı şöyle anlatabilirim. Otururken "nefes alamıyorum" gibi bir durumunuz olmuyor, ancak bir iki adım attıktan sonra inanılmaz yorgun hissediyorsunuz. Sanki 2 saat yürümüşsünüz hissiyatı oluşuyor, işte o zaman oksijenin yetmediğini hissettik. Özellikle göl turumuzda Taquile adasında tepeye tırmanırken çok zorlandık. Sağlık problemleri olan kişiler için biraz zorlayıcı bir durum olabilir.
Göl turumuzun sabahında erkenden kalktık, otel ücretine kahvaltı dahildi, o yüzden birşeyler yedik, coco çayı içtik, bütün otel sabahın köründe ayaktaydı, işte o zaman turistlerin buraya yalnızca göl turu için geldiklerini daha iyi anladık. Hepimiz farklı bir turla aynı gölü gezmeye gidiyorduk. Bizim anlaştığımız tur "Inca Lake". Göndermiş olduğum maillere döndüler ve detaylı açıklamalar yaptılar. Tur rehberimizin de çok başarılı olduğunu söylemeliyim. Yani bu tur şirketini önerebilirim. Tur bedeli 2 kişi 60 dolar. Sabah otelimizden aldılar, bir kaç otele daha uğrayıp diğer yolcuları da aldık ve yola koyulduk, çok kısa bir süre sonra limana gelmiştik, hemen teknemize bindik ve yolculuğumuza başladık. Kişi sayımız yaklaşık 20 civarındaydı. Turumuzun adı "1 günlük Uros ve Taquile Islands". 
Tekneyle yolculuğumuz başladıktan yaklaşık 10-15 dakika sonra ilk durağımıza geldik. "The Uros Floating İsland". Bu bölgede çok fazla yüzen ada var, biz de bir tanesine demir attık, sanırım her bir tur şirketi farklı adayla anlaşmış. Tekneden inerken bizi 4-5 Uros kadını ve 1 erkek karşıladı, inanılmaz tatlılardı, çok güzel bir karşılama yaptılar.


Sonra hepimizi bir yere U şeklinde oturttular ve adanın lideri bize genel olarak adalarla ve kendi yaşamları ile ilgili çok güzel bir sunum yaptı. Çok ilgi çekiciydi.


Sunum 35 dakika falan sürdü, sonra her bir Uros'lu grubu bölerek kendi evlerini gezdirdi, biz de bir tanesine gittik, evinin içine girdik. Tek bir oda vardı, tüm eşyalar bu odanın içerisindeydi, yemek ve kıyafetler vs.


Sonra da tabii kendilerinin yaptıkları hediyelik eşyaları gösterdiler. Almadan olmaz, biz de İstanbul'a kadar sağlam şekilde gelip gelemeyeceğine emin olmadığımız bir şey aldık, neyse ki şimdi salonumuzda duruyor:) Kısa ev ziyareti ve alışveriş sonrası hepimizi bir sala bindirdiler, veda gösterisi çok güzeldi, birçok farklı dilde bize güle güle dediler.




Bindiğimiz sal çok değişikti, bulunduğumuz adadan başka bir adaya bu sal ile gittik, orasını da yiyecek içecek hizmeti için ayırmışlar.


O adada da biraz zaman geçirdikten sonra sıra Taquile adasına geldi.Bu adaya ulaşmamız yaklaşık 2 saat kadar sürdü. Adaya geldiğimizde, seyahatimizin diğer günlerinde bolca göreceğimiz taraçaların ilk örneğini de görmüş olduk.


Adanın en yüksek noktası 4050 metre, köy meydanı ise 3950 metre. İşte bu adada oksijen yüzünden zorlandığımızı hissettik. Adanın merkezine ulaşmak için yürümemiz gereken 10 dakikalık tırmanış yolunu sanırım 40 dakikada falan tamamladık. Herkes nefes nefese yürümeye çalışıyordu.


Neyse ki merkeze ulaştık. Öğle yemeğimizi de bu adada yedik. Yemeğe kadar zamanımız vardı, biz de adanın ara sokaklarına girdik, ancak dediğim gibi çok da yürümek mümkün olmadı, çok zorlayıcıydı.


Öğle yemeği için turun anlaştığı bir restauranta girdik, alabalık veya omlet yeme şansımız vardı, alabalık yemeği tercih ettik, yemekler çok lezzetliydi, bu arada denizin ortasında bir ada olmasına rağmen balıkçılığın pek mümkün olmadığını (yanlış hatırlamıyorsam suyun derin olmasından kaynaklı balık azlığı) o yüzden ada halkının balık yemediğini söylediler. Yemeklerimizi yerken restauran sahibi ve tur rehberimiz diğer adadaki gibi çok güzel bir sunum yaptılar, evlilikler, eğitim, sağlık, ekonomi vb. genel ada haklının yaşayışını anlattı. Bu arada rehberimiz güneş ışınlarının sudan yansıması nedeniyle yerel halkın deri kanserine çok sık yakalandıklarını söyledi. Biz de gün sonunda her dakika güneş olmamasına rağmen suratımızın kıpkırmızı olduğunu farkettik.


Ada halkı tarım ve tekstil ile geçimini sürdürüyor. Ada erkekleri genç yaşlarda örgü örmeyi öğreniyor ve buna bağlı olarak da sokaklarda bolca atkı, bere, eldiven vb. tekstil ürünleri görülüyor. Adanın tekstil üretimi UNESCO tarafından da koruma altına alınmış. Aslında Peru'nun her yerinde aynı ürünleri satıyorlar ancak burada biraz daha orjinal ürünler görebilirsiniz.


Bu arada bu turda en sevdiğimiz şey çocukların tombiş yanakları ve tatlılıkları oldu. Fırsat buldukça onlarla takıldık ve resim çektirdik. Bu arada hemen ellerini açıp para istediklerini de belirtelim:)


Adada yaklaşık 2-2,5 saat geçirdik. Saat 17.00 gibi dönüş yoluna geçtik. Saat 19.00 gibi Puno'daydık. Cusco'ya gidecek olan otobüsümüz saat 22.00'de kalkacaktı (Puno- Cusco arası otobüs biletimiz 1 kişi 60 sol) O zamana kadar Puno'da gezindik. Puno'nun küçük bir şehir olduğunu okumuştuk, sokaklar çok kalabalıktı ve tamamen kazılıydı, yollarda yürümek mümkün değildi, tam bir curcuna diyebilirim.


Eğer Peru'ya yolunuz düşerse buraya mutlaka uğramanızı öneririm. Dünyanın başka bir ucunda bu kadar farklı bir hayata şahit olmak süperdi.

Puno Harita:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder